30 Nisan 2025 Çarşamba

İlişkisel Ontoloji ve Epistemolojinin Kapsamı: Doğadan Topluma

 

İlişkisel Ontoloji ve Epistemolojinin Kapsamı: Doğadan Topluma

1. Giriş: Neden İlişkisel Bir Yaklaşım?

Klasik ontolojiler, varlığı çoğunlukla öz üzerinden tanımlar: Bir varlık, kendi içinde taşıdığı değişmez niteliklerle "kendisi"dir. Aynı şekilde klasik epistemoloji de bilgiyi, bilen özne ile bilinen nesne arasındaki tek yönlü bir ilişki olarak ele alır. Ancak hem çağdaş fizik hem de yaşam bilimlerindeki gelişmeler, bu özcü ve doğrusal yaklaşımların yetersizliğini gözler önüne sermiştir. Bu bağlamda ilişkisel düşünce, yalnızca bir alternatif değil; yeni bir temel felsefi paradigma olarak ortaya çıkmaktadır.
İlişkisel düşünce, hem ontolojiyi (varlık nedir?) hem de epistemolojiyi (bilgi nedir?) kapsayan bütünsel bir yaklaşımdır. Varlık, bilgi, değer ve toplum gibi temel kategorileri ilişki üzerinden temellendirir.

 

2. Ontolojik Temel: Varlık = İlişki

İlişkisel ontolojinin temel önermesi şudur:

“Bir şey ancak başka şeylerle ilişki kurduğu ölçüde vardır.”

Yani varlık, yalıtılmış özlerden değil; ilişkilerden doğar. Bu yaklaşımda ilişki, bir “bağlantı” değil, varlığın kendisidir. Bu düşünce, özellikle kuantum fiziği ile desteklenmektedir:

-Kuantum Dolanıklık: İki parçacık arasındaki ilişki, onların bireysel özelliklerinden önce gelir.

-Alan Kuramı: Parçacıklar, aslında alanlar arası yerel yoğunluklardır; ilişki olmadan var olamazlar.

-Zaman ve Uzay: Genel görelilikte bile, mekân-zaman dokusu, enerji-momentum ilişkilerine göre eğrilir. Saf bir “boşluk” yoktur.

Bu çerçevede, ilişkisellik her türlü sabit öz, aşkın varlık, değişmeyen gerçeklik fikrini reddeder. Varlık, sürekli bir ilişkisel oluş, bir oluş halidir (devenir).

 

3. Epistemolojik Boyut: Bilgi = Etkileşim

Klasik bilgi kuramı, özneyi merkez alır ve nesneyi onun tarafından algılanan bir "veri" olarak görür. İlişkisel epistemoloji ise şunu öne sürer:

“Bilgi, özne ile nesne arasındaki etkileşimin sonucudur, yani süreçtir”

Bu, Kant’ın transandantal yapısına benzer görünse de çok daha radikaldir:
Özne de, nesne de ilişkisel olarak oluşurlar. Ne özne mutlak bilinçtir, ne de nesne kendinde var olan bir şey. Hepsi karşılıklı ilişkiyle şekillenir.

Özellikle kuantum ölçüm kuramı bu yaklaşımı güçlendirir:

-Heisenberg Belirsizlik İlkesi: Gözlemin kendisi, sistemin durumunu değiştirir.

-Zeilinger’in Bilgi Temelli Yorumu: Kuantum sistemi hakkında bilgi, ancak ölçümle kurulur; ölçüm öncesi “olan” hakkında konuşmak anlamlı değildir.

Dolayısıyla bilgi, bir “yansıma” değil, bir oluştur.

 

4. Doğa Bilimleri ile Temellendirme

İlişkisel düşünce, sadece soyut bir felsefi önerme değil, doğrudan doğa bilimlerinin kavrayış biçimiyle temellendirilebilir:

-Fizikte: Parçacık yerine alan, kuvvet yerine etkileşim, öz yerine ilişki vardır.

-Kimyada: Moleküller, atomlar arası bağlar ile tanımlanır. Bağlar olmazsa, madde de yoktur.

-Biyolojide: Hücreler arası sinyal ağları, protein ilişkileri, gen regülasyonu gibi mekanizmalar ilişkiye dayalıdır.

-Evrimsel Biyoloji: Türler çevreleriyle etkileşim içinde evrilir; adaptasyon bir ilişkisel süreçtir.

-Nörobilim: Beyin, sinapslar arası bağlantı ağıdır. Bilinç, bu ilişkisel yapının ortaya çıkardığı bir haldir.

Doğa bilimlerinde artık hiçbir şey “tek başına” açıklanmaz; her şey ağlar, süreçler, ilişki yapılarıyla birlikte ele alınır.

 

5. İlişkisel Ahlak, Hukuk ve Toplum

İlişkisel ontoloji yalnızca doğayı değil, insanı ve toplumları da anlamak için kullanılabilir. Çünkü:

“İnsan, ilişkisel bir varlıktır. Ahlak, hukuk ve toplumsal yapı, bu ilişkilerin yönelimiyle belirlenir.”

Ahlak:

Ahlak, bireylerin birbirine zarar vermeden birlikte yaşamasını sağlayan ilişki ilkeleridir.
Toplumsal ahlak, kararlılık üreten ilişkilerin etikleşmiş hâlidir.
Bu açıdan ahlak, “iyi olmak” değil, “bir arada kalabilir olmak” demektir.

Hukuk:

Hukuk, hangi ilişkilerin kabul edilebilir, hangilerinin dışlanması gerektiğini belirler. Yani hukukun işlevi ilişkisel ağları yönlendirmektir.
Özsel değil, bağlamsaldır. Mutlak kural değil, ilişkisel istikrar peşindedir.

Toplum:

Toplum, sadece bireylerin toplamı değil, bireyler arası ilişkilerin oluşturduğu bir yapıdır. Bu yüzden:

“Toplum, ilişkisel bir bireyleşmedir.”

Bu anlayışta birey bile, kendi içine kapalı bir öz değil, ilişkisel ağlar içindeki bir düğümdür.

 

6. Sonuç: İlişkisellik Bir Çağrıdır

İlişkisel düşünce, klasik metafiziğin ve modern rasyonalitenin sınırlarına bir eleştiridir.
Bu yaklaşım;

-aşkın varlık fikrini değil, içkin ilişki ağlarını,

-özsel tanımları değil, bağlamsal belirlenimleri,

-mutlak bilgiyi değil, ilişki içinde doğan bilgiyi,

-bireysel mutlaklığı değil, bireysel ve ortak oluşları önceler.

Bu yüzden ilişkisel ontoloji, yalnızca bir felsefi iddia değil, aynı zamanda bir etik ve varoluşsal çağrıdır:

“İlişkilerde varız. İlişkisizlik hiçliktir. O hâlde var olmak, ilişkiye girmektir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

NESNE, ÖZNENİN ESİRİDİR

  Klasik Ontolojinin Krizi ve İlişkisel Varlığın İmkânı 1. Tanım ve Tahakküm: Bilgi mi, İktidar mı? İnsan zihninin en temel eğilimlerind...