13 Temmuz 2025 Pazar

İLİŞKİSEL ONTOLOJİDE BİLGİNİN TANIMI

 Sesli Dinlemek İçin Tıklayınız


ÖZET

Klasik epistemolojinin merkezinde yer alan "gerekçelendirilmiş doğru inanç" tanımı, bilgiye dair anlayışı, özne ile nesne arasındaki bilişsel bir doğruluk ilişkisine indirger. Bu yaklaşım, bilginin yalnızca zihinsel temsiller düzeninde ele alınmasına neden olurken, bilginin varlıksal, etkileşime dayalı ve dönüşüretici boyutunu göz ardı eder. Oysa güncel bilimsel gelişmeler, özellikle kuantum fiziğindeki ölçüm problemleri, bilgi ile varlık arasında yalnızca temsile dayalı değil, etkileşimsel ve ontolojik bir bağ olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu çalışma, klasik bilgi paradigmalarının ötesine geçerek, ilişkisel ontoloji temelinde bilgiye alternatif ve dönüşümsel bir tanım önermektedir. Bu yaklaşıma göre bilgi, yalnızca bir öznenin doğruluğundan emin olduğu bir önerme değil; varlıklar arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan, fark yaratan ve farkın fark edilmesiyle etkinleşen bir süreçtir. Bilgi, bu anlamda hem fiziksel bir iz (termodinamik etki), hem de ontolojik bir pozisyon (varlığın yapısına işleyen ilişki) barındırmak zorundadır.

Bu modelde bilginin varlık içinde iz bırakması, Landauer ilkesi gibi fiziksel ilkelerle de desteklenir: Bilgi silmek ya da bilgi işlemek, sistemde enerji harcaması gerektirir ve bu da geri dönüşü olmayan bir termodinamik iz oluşturur. Aynı zamanda bu yaklaşım, "bilgi" adı altında dolaşan ancak gerçekliğe temas etmeyen, varlıkta dönüşüme neden olmayan tüm ifadeleri dedikodu, spekülasyon ya da kavramsal israf olarak değerlendirir.

Örneğin, bir bilimsel bulgu sadece zihinsel bir yargı olmadığı gibi, toplumsal bir etik ilke de yalnızca soyut bir norm değildir. Her ikisi de bireyler ya da sistemler arasındaki etkileşim yoluyla, fark yaratır ve sistemde dönüşüme yol açar. Bu nedenle bilgi, artık temsil edilen bir içerik değil; etkileyen, dönüştüren ve ız bırakan bir ilişki olgusudur.

Sonuç olarak, bu makale, bilgi kavramının klasik epistemolojik çerçevelerden kurtarılarak, ilişkisel, dinamik, fiziksel ve etik bir zemine oturtulmasını savunur. Bilgi, bu yeni modelde eylem, oluş, temas ve dönüşüme işaret eder; özne-nesne ayrımını aşan, bizzat ilişkinin kendisinde ortaya çıkan varlıksal bir izdir.

1. GİRİŞ: BİLGİNİN SINIRLARI VE KLASİK EPISTEMOLOJİNİN YETERSİZLİĞİ

Batı epistemolojisi, tarih boyunca bilginin doğasını sabitlemeye, onu evrensel ve değişmez bir temele oturtmaya çalışmıştır. Bu yönelim, Platon’un idealar öğretisinden itibaren şekillenmiş; bilgiyi, duyuların değişkenliğinden arındırılmış, aşkın ve ebedi formlara dayandırmıştır. Platon'a göre gerçek bilgi, ancak değişmeyen ideaların kavranmasıyla mümkündür; dolayısıyla bilgi, gerçekliğin değil, onun ötesindeki metafizik bir düzlemin ürünü olarak görülmüştür.

Aristoteles ise bilgi anlayışını mantıksal ilkelerle temellendirerek deneyim ve akıl yürütme yoluyla nesnel dünyaya ulaşılabileceğini savunmuştur. Bu çizgi, Orta Çağ’da Tanrısal aklın mutlak bilgisiyle harmanlanmış, Aydınlanma ile birlikte ise bireysel akıl, deneyim ve rasyonel gerekçelendirme temelinde yeniden yapılandırılmıştır. Modern dönemde bilgi, “gerekçelendirilmiş doğru inanç” formülasyonu ile tanımlanarak, bireysel özne tarafından sahip olunan doğruluğu sınanmış içeriklere indirgenmiştir.

Bu yaklaşım, bilginin ne şekilde oluştuğunu, hangi ilişkiler içinde belirdiğini ve varlıkla nasıl temas ettiğini sorgulamaksızın, onu sabit ve bağlamdan bağımsız bir içerik olarak kavrar. Oysa bu tanım, bilgi ile varlık arasındaki ilişkinin dinamik, etkileşimsel ve dönüşümsel doğasını göz ardı eder. Bilgi, bu yaklaşımla bir temsil nesnesine indirgenmiş; özneden bağımsız olarak sabitlenebileceği varsayılmıştır.

Ancak 20. ve 21. yüzyılda gelişen düşünsel ve bilimsel yönelimler, bu yaklaşımın sınırlılıklarını açık biçimde ortaya koymuştur. Özellikle kuantum mekaniğindeki ölçüm problemi, gözlemcinin bilgi üretimindeki etkisini ve bilginin varlığa dışsal değil, içkin olduğunu göstermiştir. Aynı şekilde çağdaş ontolojik düşünürler – Deleuze, Simondon, Karen Barad gibi – bilgi kavramını, ilişki, fark ve oluş üzerinden yeniden inşa etmiştir.

Bu bağlamda elinizdeki çalışma, bilgi kavramını ilişkisel bir ontoloji çerçevesinde yeniden tanımlamayı hedeflemektedir. Bilgi artık, ne sabit bir doğruluk ifadesi, ne de yalnızca bilişsel bir inançtır. Aksine bilgi, varlıklar arası ilişkilerde beliren, fark yaratan, termodinamik iz bırakan, ontolojik olarak yer kaplayan ve bir dönüşüm başlatan etkileşimsel bir süreçtir.

2. İLİŞKİSEL ONTOLOJİ VE BİLGİ

İlişkisel ontoloji, varlığı sabit bir öz ya da yalıtılmış bir töz olarak değil; farklılıkların birbirine temas ettiği ilişkiler ağında beliren bir oluş olarak tanımlar. Bu anlayışa göre hiçbir varlık, kendi başına, ilişki dışı bir gerçeklik taşımaz. Varlık, ancak başka varlıklarla olan ilişkileri içinde belirir, süreklilik kazanır ve dönüşür. Ontolojik gerçeklik, özlerin toplamı değil, farkın içkin biçimde işlediği ilişkisel alanların süreğenliğidir.

Bu bağlamda bilgi de, varlık gibi ilişkisel bir olgudur. Bilgi, bir öznenin dış dünyayı temsil etmesi değil; bir varlık ile başka bir varlık arasında gerçekleşen etkileşimde beliren farkın fark edilmesidir. Dolayısıyla bilgi, sabit bir doğruluk içermez; her zaman bir ilişki bağlamında belirir ve o bağlam içinde anlam kazanır. Bu yaklaşım, bilgiye klasik özne-nesne ayrımına dayalı temsilci anlayışın ötesinde bir varlıksal statü kazandırır: Bilgi, ilişkidir.

Bilginin doğasını anlamak için şu örnekler oldukça açıklayıcıdır:

  • Fiziksel örnek: İki atomun bir molekül oluşturması sürecinde bilgi, onların enerji düzeyleri, bağ yapıları ve etkileşim biçimleri üzerinden ortaya çıkar. Bu bilgi ne sadece atomların “özelliği”dir ne de gözlemcinin salt tasarımıdır; bu bilgi, atomların kurduğu ilişkinin içkin bir ürünüdür.
  • Biyolojik örnek: Bir organizmanın çevresine adapte olması, çevreyle kurduğu ilişkilerin bir bilgi yapısına dönüşmesidir. Evrimsel süreçte ortaya çıkan her özellik, bir bilgi izidir; fakat bu bilgi, temsil edilen bir içerik değil, bir ilişki biçimidir.
  • Toplumsal örnek: İnsanlar arası bir diyalogda bilgi, bireylerin karşılıklı anlam üretme çabası içinde oluşur. Burada bilgi, önceden verilmiş sabit anlamlar değil, birlikte kurulan farktır. Bu fark, sadece kavramsal değil, aynı zamanda davranışsal ve etik bir dönüşümdür.

İlişkisel ontoloji çerçevesinde bilgi, yalnızca bilişsel bir içerik değil, varlıksal bir etkileşim biçimi, enerjetik bir iz, ve dönüşüm potansiyeli taşıyan bir olaydır. Dolayısıyla bilgi, epistemolojik değil, doğrudan ontolojik bir olaydır.

3. İLİŞKİSEL BİLGİ TANIMI

İlişkisel ontolojinin sunduğu çerçevede, bilgi artık sabit, soyut ve temsilci bir içerik olarak değil; varlıklar arası ilişkilerde ortaya çıkan dinamik, dönüşümsel ve etkisel bir süreç olarak tanımlanmalıdır. Bu yaklaşımda bilgi, zihinsel bir durum değil, bir etkileşim olayıdır. Dolayısıyla bilgi yalnızca düşünsel bir içerik değil; aynı zamanda fiziksel, ontolojik ve etik bir izdir.

Aşağıdaki tanım bu çerçevenin özüdür:

“Bilgi, bir varlığın başka bir varlıkla kurduğu etkileşimin, fark yaratması ve bu farkın farkına varılmasıyla ortaya çıkan; termodinamik iz taşıyan, ontolojik değer barındıran ve varlıkta bir dönüşüme neden olan süreçtir.”

Bu tanım, klasik epistemolojideki doğruluk temelli bilgi anlayışını temelden reddeder. Artık bilgi, bir önerme ya da inanç olarak değil, oluşan bir ilişki ve etkin bir süreç olarak kavranır. Örneğin:

  • Kuantum ölçümünde, parçacığın hangi durumda olduğunu bilmek, onunla kurulan etkileşime bağlıdır. Burada bilgi, gözlemcinin “doğru” bilip bilmemesiyle değil, sistemin etkileşim sonucu aldığı biçimle ilgilidir.
  • Toplumsal düzeyde, bir insanın başka bir insanla kurduğu anlam ilişkisi, yalnızca dilsel doğrulukla değil, davranışsal etkilerle birlikte anlam kazanır. Bir cümlenin "doğru" olması değil, toplumsal düzende bir dönüşüm yaratması onu bilgi kılar.
  • Bilişsel süreçte, yeni bir kavram öğrenen zihin, yalnızca veriyi saklamaz; eski yapıyı değiştirir, sinaptik bağlantılar kurar, nöroplastisite yoluyla dönüşür. Bu da bilginin varlıkta fizyolojik bir dönüşüme neden olduğunun göstergesidir.

Bu nedenle bilgi, artık statik bir "nesne" değil, ilişkinin kendisinde tezahür eden bir oluştur. Bilgi, ilişkidir; bu ilişki fark üretir; fark ise dönüşüm yaratır. Bu dönüşüm, yalnızca algısal değil, fiziksel, varlıksal ve etik düzeyde gerçekleşir. Böylece bilgi, ontolojik bir olay haline gelir.

Bu yaklaşımın güçlü yönlerinden biri, bilgiyi sadece akademik ya da kuramsal bir içerik olarak değil, hayatın her alanında etkili bir süreç olarak yeniden kurmasıdır. Bir ağacın toprağa kök salması, bir çocuğun annesinden dil öğrenmesi, bir bilim insanının laboratuvarda gözlem yapması veya iki insanın göz göze bakması… Bunların hepsi, bilgi süreçleridir. Çünkü her biri bir ilişki, her biri bir etki, her biri bir iz bırakır.

Sonuç olarak, bilgi artık sadece "bilinen bir şey" değil, "ilişkide ortaya çıkan ve dönüşüm yaratan şey"dir. İlişkisel bilgi tanımı, bu bütüncül ve dinamik anlayışı kavramsallaştırır.

4. BİLGİNİN ÜÇ İLKESİ

İlişkisel bilgi modelinde bir ifadenin bilgi olarak değerlendirilebilmesi, onun yalnızca içerdiği iddiaya değil, aynı zamanda varlıkla olan ilişkisine, etkisine ve izine bağlıdır. Bilginin yalnızca söylemsel değil, fiziksel, ontolojik ve dönüşümsel bir olay olması gerektiği düşüncesi, onu üç temel ilkeyle tanımlar:

1. Termodinamik Etki

Bilgi, yalnızca düşünsel bir soyutlama değildir; enerjiye, işleme ve maddi iz bırakmaya dayanır. Landauer İlkesi’ne göre, bilgi işlemek (özellikle bilgi silmek), fiziksel bir sistemde enerji harcamasına neden olur ve geri döndürülemez bir ısı yayımı yaratır. Bu ilke, bilginin fiziksel düzlemde varlık üzerinde bir iz bıraktığını gösterir.

Örnek:

  • Bilgisayarda bir dosyayı silmek, sadece veri kaybı değil, aynı zamanda enerji tüketimi ve ısıl bir dönüşümdür. Bu da bilgi işlemenin fiziki doğasını ortaya koyar.
  • İnsan beyninde bir bilginin öğrenilmesi, nöronlar arasında yeni bağlantılar kurulmasına neden olur. Bu süreçte enerji kullanılır ve bu da biyolojik termodinamik bir dönüşümdür.

2. Ontolojik Değer

Bilgi, varlık düzeniyle temas eden ve onun yapısını etkileyen bir olay olmalıdır. Sadece kavramsal ya da söylemsel olmakla kalmayıp, gerçekliğin içinde bir pozisyon kazanmalı, sistemin bir bileşeni hâline gelmelidir.

Örnek:

  • Evrimsel biyolojide bir türün yeni bir çevresel koşula adapte olması, o türün bilgiyle dönüşmesidir. Bu bilgi, türün genetik yapısına ve davranış repertuarına entegre olarak ontolojik bir karşılık bulur.
  • Toplumda “insan hakları” düşüncesinin içselleştirilmesi, yalnızca bir fikir değil; hukuk, siyaset ve bireysel yaşantı üzerinde gerçek etkiler yaratarak somut ontolojik değere dönüşür.

3. Dönüşümsel Etki

Bilgi, ilişkiye girdiği yapıyı dönüştürmelidir. Yalnızca sabit gerçekleri yansıtmak değil, varlıkta bir fark yaratmak, bir oluş başlatmak bilgi olmanın asli koşuludur. Bilgi, şeylerin olduğu gibi kalmasını değil, yeni biçimlere evrilmesini sağlar.

Örnek:

  • Bir çocuğun konuşmayı öğrenmesi, yalnızca kelimeleri bilmesi değil, kendi bilinç yapısının, toplumsal konumunun ve çevresiyle olan ilişkisinin dönüşmesidir.
  • Bilimsel bir keşif (örneğin Higgs bozonunun gözlemlenmesi), sadece bir teorinin doğrulanması değil, fizik paradigmasının yeniden yapılanması ve doğa anlayışının dönüşmesidir.

Sonuç olarak, bu üç ilke olmadan hiçbir önerme, ifade ya da düşünce bilgi olarak nitelendirilemez. Ontolojik temeli olmayan, termodinamik düzeyde iz bırakmayan ve dönüşüm yaratmayan içerikler yalnızca potansiyel iddialardır; bilgi değil, spekülatif düşünce ya da entelektüel atıftan ibarettir.

5. ÖRNEKLERLE PEKİŞTİRME

İlişkisel bilgi modelinin soyut çerçevesini daha somut hale getirmek için üç temel örnek türü ele alınacaktır: fiziksel, etik ve spekülatif içerikler. Bu örnekler, bilginin sadece içerik değil; termodinamik, ontolojik ve dönüşümsel bir süreç olduğunu göstermek açısından işlevseldir.

1. Fiziksel Bilgi Örneği: Moleküler Etkileşim ve Dönüşüm

Bir laboratuvar ortamında moleküller arası tepkimeyi ölçmek için yapılan deney, klasik anlamda bir gözlem süreci gibi görünse de, aslında çok katmanlı bir bilgi sürecidir:

  • Termodinamik Etki: Deney sırasında kullanılan ölçüm cihazları enerji tüketir, sistem ısı değişimleri yaşar ve entropide artış meydana gelir. Bilginin edinilmesi, fiziksel bir iz bırakır.
  • Ontolojik Değer: Moleküller arası etkileşim sonucu yeni bağlar oluşur ya da mevcut bağlar kırılır. Bu yapısal değişim, sistemin varlık düzeyine entegre olur.
  • Dönüşümsel Etki: Eğer tepkime sonucu yeni bir molekül türü oluşuyorsa, sistem geri dönülmez biçimde farklılaşmıştır. Bu durum bilgiyle gerçekleşmiş bir varlık dönüşümüdür.

Bu bağlamda, moleküler düzeyde edinilen bilgi, soyut bir ölçüm verisi değil, doğrudan sistemin yapısını etkileyen bir ontolojik olaydır.

2. Etik Bilgi Örneği: "Farklı Olanı Kabul Etmek İyiliktir"

Bu ifade ilk bakışta normatif bir önerme gibi görünebilir; fakat ilişkisel bilgi açısından etik ifadelerin de fiziksel ve varlıksal etkileri vardır:

  • Termodinamik Etki: Bir etik ilkenin içselleştirilmesi, beynin sinaptik yapısında kalıcı izler bırakır. Bireyin duygusal ve davranışsal tepkileri değişir, bu da biyolojik düzeyde enerji tüketimi ve yapılandırma anlamına gelir.
  • Ontolojik Değer: Bu bilgi, sadece bireysel değil, toplumsal dokuda da etkiler yaratır. Kurumsal yapılar, hukuk sistemi, eğitim programları gibi alanlara sızarak, toplumun ontolojik mimarisine entegre olur.
  • Dönüşümsel Etki: Farklı olana karşı hoşgörünün artması, toplumsal davranış biçimlerini, normları ve değer sistemini dönüştürür. Bu, bilginin toplumsal yapıyı yeniden biçimlendirdiği anlamına gelir.

Dolayısıyla etik bilgi, sadece ahlaki bir söylem değil, varoluşsal bir dönüşüm mekanizmasıdır.

3. Bilgi Olmayan Örnek: Spekülatif İfade Olarak "Tanrı Vardır"

“Evren dışında bir zekâ vardır” önermesi, kimi bilimkurgu, metafizik ya da teolojik tartışmalarda sıkça dile getirilen bir iddiadır. Ancak ilişkisel bilgi ilkeleri açısından değerlendirildiğinde, bu tür bir ifade bilgi statüsünde yer almaz:

  • Termodinamik Etki: Bu önerme, fiziksel düzeyde ölçülebilir bir etkileşim üretmez. Enerji aktarımı ya da sistemsel bir dönüşüm gözlemlenemez. Önermenin kendisi herhangi bir fiziksel iz bırakmaz.
  • Ontolojik Değer: İfade, herhangi bir ilişkisel etkileşim üzerinden türetilmemiştir. Evrenle ilişkiye girmeyen bir varlık hakkında yapılan bu önerme, ontolojik olarak bir karşılık kazanamaz. Varlık düzenine entegre olabilecek bir ilişki barındırmaz.
  • Dönüşümsel Etki: Bu önermenin kabulü ya da reddi kişisel fikir düzeyinde kalabilir; ancak önermenin kendisi oluş üzerinde bir dönüşüm yaratmaz. Yalnızca diğer ilişkiler aracılığıyla dolaylı etkiler üretebilir. Kendisi doğrudan bir fark meydana getirmez.

Bu nedenle bu tür spekülatif ifadeler, bilgi değil; en fazla ontolojik bağlamdan kopuk, ilişkisel temelden yoksun retorik nitelikli söz dizileridir. Ontolojik karşılığı olmayan, deneyimsel ilişki üretmeyen bu tür ifadeler, ancak metafor, inanç ya da kurgu düzeyinde ele alınabilir.

Sonuç olarak, örnekler bize şunu gösterir: Bilgi yalnızca içerik değil, ilişkisellik içinden ortaya çıkan, fiziksel sistemlere iz bırakan ve ontolojik dönüşüm yaratma kapasitesi olan bir olgudur. Bu nedenle bilgi ile inanç, önerme ile etkileşim, fikir ile dönüşüm arasındaki fark, ilişkisel bilgi modelinde net bir şekilde belirginleşir.

6. SONUÇ: BİLGİNİN ETİK SORUMLULUĞU

İlişkisel bilgi modeli, yalnızca bilgi kavramını değil, aynı zamanda bilgiyle ilişki kurma biçimimizi de kökten dönüştürür. Bu modele göre bilgi, içeriksel bir sahiplik nesnesi değil; kurulan her ilişkinin etik bir sonucu, varlıksal bir etkisidir. Bilgi, varlıkla kurulan ilişkinin sorumluluğunu üstlenmeyi gerektirir.

Klasik epistemolojide bilgi, bileni yüceltirken; ilişkisel modelde bilgi, sorumluluğu artırır. Çünkü artık bilgi, yalnızca “ne biliyorum?” sorusuna değil, aynı zamanda “bu bilgiyle nasıl bir dönüşüm başlattım?”, “bu bilgi hangi ilişkide fark yarattı?” ve en önemlisi “bu bilgiyle neye dokundum?” sorularına yanıt vermek zorundadır.

Bu bağlamda, bilgi; ancak farkı tanıyorsak, etkileşiyorsak ve dönüşüyorsak vardır. Bilgi, ilişkiye girme yetisi kadar etik sorumluluk doğurur. Bir bilgi eylemi, aynı zamanda bir etik eylemdir; çünkü her etkileşim bir iz bırakır ve her iz bir dönüşüm doğurur.

Bu anlayış çerçevesinde, bilgi adı altında dolaşan ama ne varlığa değen, ne ilişkisel bir etki doğuran, ne de sistemde dönüşüm yaratan iddialar bilgi değildir. Bu tür içerikler, sadece epistemolojik israf değil, aynı zamanda etik bir yanılsamadır. Ontolojik ve dönüşümsel karşılığı olmayan iddialar, sistemin enerjisini tüketen ama anlam üretmeyen boşluklardır.

Sonuç olarak, ilişkisel bilgi modeli, bilgiyi sadece bilişsel bir içerik değil, aynı zamanda etik bir sorumluluk alanı olarak görür. Bilgi, bir ilişki kurma tarzıdır; bu tarzın içerdiği etik, sadece doğruluk değil, dönüştürücülük, farkı tanıma ve iz bırakma etiğidir.

SON SÖZ

Bu makale, bilginin tanımını radikal şekilde değiştirerek, onu ilişkisel, fiziksel, ontolojik ve etik bir zemine oturtur. Bu yeni yaklaşım, geleceğin epistemolojisi için bir zemin oluşturabilir. Bilgi, artık sadece bir şeyin doğruluğu değil, onunla kurduğumuz temasın dönüşüme yol açan izidir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ROGER PENROSEYE İTİRAZLAR SERİSİ

İTİRAZ 1 iyide Sir (Roger Penrose) Mandelbrot kümesi doğada doğrudan bulunan bir küme değildir, evet, -Kıyı çizgileri (her ölçekte ben...