“POZİTİVİZM CANLI BİR ŞEY DOĞURMAYA UYGUN DEĞİLDİR, ANCAK
ZARARLI HAŞARATI TEMİZLER”
Albert EİNSTAİN
Pozitivizm: Tanımı, İşlevi ve Sınırları
Pozitivizmin Tanımı
Pozitivizm, bilginin yalnızca gözlem, deney ve bilimsel
yöntemle elde edilebileceğini savunan bir felsefi akımdır. Bu görüşe göre,
metafizik spekülasyonlar, dini dogmalar veya subjektif yorumlar bilimsel bilgi
olarak kabul edilemez. Pozitivizm, bilimin, yalnızca doğrudan gözlemlenebilir
olgulara dayanması gerektiğini ve ancak bu şekilde güvenilir bilgiye
ulaşılabileceğini ileri sürer.
Pozitivizmin kurucusu Auguste Comte, insan düşüncesinin
üç aşamadan geçtiğini öne sürmüştür:
- Teolojik
Aşama: İnsanlar doğa olaylarını tanrılar veya doğaüstü varlıklarla
açıklar.
Bu aşama, insan düşüncesinin
en ilkel ve en eski şeklidir.
-İnsanlar doğa olaylarını
açıklamak için doğaüstü güçlere ve tanrılara başvurur.
-Evrenin, insanın ve doğa
olaylarının nasıl oluştuğu sorulduğunda mistik ve dini açıklamalar yapılır.
-Örneğin, yıldırımların
Zeus'un gazabı, hastalıkların kötü ruhların işi, güneşin hareketinin bir
tanrının arabasıyla taşıması gibi düşünceler yaygındır.
-Animizm, politeizm (çok
tanrıcılık) ve monoteizm (tek tanrıcılık) bu aşamanın evrimsel süreçleridir.
* Örnekler:
-Güneş tutulmasını tanrıların
öfkesi olarak görmek.
-Yağmur yağmasını bir tanrının
isteğine bağlamak.
-Kralların tanrısal bir güç
tarafından seçildiğine inanmak.
Bu dönemde bilim yoktur,
tamamen dini ve mitolojik inançlar hakimdi.
- Metafizik
Aşama: Doğa olayları soyut ilkeler ve felsefi kavramlarla açıklanır.
Bu aşamada insanlar artık doğa
olaylarını tanrılarla değil, soyut güçler ve doğa yasaları ile açıklamaya
başlarlar.
-Tanrısal güçlerin yerine
soyut kavramlar, doğa yasaları ve felsefi ilkeler getirilir.
-Ancak bu aşama hâlâ tam
anlamıyla bilimsel değildir, çünkü olaylar gözlemsel ve deneysel yöntemle
değil, spekülatif düşünceyle açıklanır.
-Doğa yasaları ve evrenin
düzeni sorgulanmaya başlanır, ama henüz tam anlamıyla deneysel bir yaklaşım
yoktur.
* Örnekler:
-Yerçekimini bir tanrının
iradesi yerine, "doğal bir çekim gücü" ile açıklamak.
-Toplumu "evrensel
haklar" ve "doğal hukuk" gibi soyut kavramlarla açıklamak.
-Hastalıkları tanrısal cezalar
yerine "vücutta dengesizlik" olarak görmek.
Bu dönem, Rönesans, Aydınlanma
Çağı ve Descartes, Spinoza gibi filozoflarla zirve yapmıştır.
3. Pozitif
Aşama (Bilimsel Aşama): Bilimsel yöntemle, gözlem ve deney yoluyla kesin
bilgiye ulaşılır.
Bu aşama, insan düşüncesinin
en ileri seviyeye ulaştığı aşamadır.
-Gözlem, deney ve bilimsel
yöntem kullanılarak bilgi edinilir.
-Metafizik ve dini açıklamalar
bir kenara bırakılır, bilimsel gerçekler aranır.
-Olgular arasında neden-sonuç
ilişkileri kurulmaya başlanır.
* Örnekler:
-Gök gürültüsünün tanrıların
gazabı olmadığını, atmosferdeki elektrik boşalması olduğunu anlamak.
-Hastalıkların kötü ruhlar
yüzünden değil, mikroplar nedeniyle ortaya çıktığını keşfetmek.
-Toplumların tanrısal
kurallarla değil, ekonomik, politik ve bilimsel yasalarla yönetilmesi
gerektiğini anlamak.
Bu aşamada bilim, toplumun
ilerlemesini sağlayan en önemli araç haline gelir.
Bu bağlamda, pozitivizm yaratıcı bir güç olmaktan çok,
var olan bilgi sistemlerini analiz eden, yanlışları ayıklayan ve bilimsel
bilginin daha sağlam bir temele oturmasını sağlayan bir filtre görevi görür.
Pozitivizm, özellikle spekülatif, dogmatik veya bilim dışı iddiaların
ayıklanmasında önemli bir araçtır. Ancak bu yaklaşım tek başına yeterli
değildir, çünkü bilgi yalnızca yanlışları temizleyerek değil, aynı zamanda yeni
fikirler üreterek ilerler.
Pozitivizm Bir Filtre Gibi İşler
Pozitivizmi bir bahçe metaforuyla ele alırsak:
-Pozitivizm yeni bir ağaç
dikmez, yeni bir tohum ekmez.
-Ancak bahçedeki zararlı
otları temizleyerek, gereksiz ve yanlış fikirleri ayıklayarak, verimli olanın
daha sağlıklı büyümesini sağlar.
-Asıl yaratıcı unsur ise
bilimsel merak, ilişkisel düşünce ve felsefi sorgulamadır.
Ancak burada bir denge sorunu ortaya çıkar:
-Eğer yalnızca temizlemeye
odaklanırsak, yani pozitivizmin aşırı katı bir versiyonunu benimsersek,
bilginin genişlemesini ve yeni fikirlerin doğmasını engelleyebiliriz.
-Yıkıcı pozitivizm, yaratıcı
düşünceyi dışlayarak yalnızca mevcut bilgiyi filtrelemeye çalışır ve bu da
bilimsel gelişimi sekteye uğratabilir.
Pozitivizmin Katı Yorumu ve Bilimin Gelişimine Engelleri
Pozitivizmin katı hali, bazı bilimsel gelişmelere dahi
gereksiz kısıtlamalar getirebilir.
Bunun en iyi örneklerinden biri kuantum mekaniğinin ilk
keşif dönemleridir:
-20. yüzyılın başlarında,
kuantum mekaniği yeni yeni gelişirken, bazı katı pozitivistler bu teorinin
yalnızca matematiksel bir hesaplama aracı olduğunu, gerçekte hiçbir fiziksel
anlam taşımadığını öne sürmüşlerdi.
-Örneğin, Ernst Mach gibi bazı
pozitivistler, atomların bile gerçekten var olup olmadığını sorguluyordu.
Onlara göre, bilim yalnızca gözlemlenebilir şeylerle ilgilenmeliydi ve atomlar
doğrudan gözlemlenemediği için fiziksel bir gerçeklikleri olmayabilirdi.
-Ancak günümüzde biliyoruz ki
kuantum mekaniği, gerçekliğin en temel doğasını anlamamıza yardımcı olan bir teoridir
ve atomlar yalnızca teorik kavramlar değil, fiziksel gerçekliklerdir.
Bu durum şunu gösteriyor:
+ Pozitivizm, yanlışları temizleyen güçlü bir süzgeçtir.
- Ancak katı pozitivizm, bazen bilimin ilerlemesini engelleyebilir.
Kaldı ki;
Bilginin yaratıcı hale gelmesi, soyutlama yeteneğimizle
doğrudan bağlantılıdır.
Elimizde ham bilgi varsa, bu yalnızca bireysel unsurların
toplamı gibi görünür. Ama soyutlama yeteneğimiz sayesinde bu unsurlar arasında
yeni bağlantılar kurarak, onları daha geniş ve anlamlı yapılar haline
getirebiliriz.
*Örneğin;
-Legolar tek başına birer
plastik parçalarından oluşan bir bilgi parçasıdır.
-Ama soyutlama yeteneğimiz
sayesinde onları bir araya getirerek yeni anlamlar ve yeni formlar
üretebiliriz.
-Bireysel unsurlar bütünsel
bir yapıya dönüşür, işte bu yaratıcı bilginin doğuş anıdır!
Uçaklar, Arabalar, Trenler: Soyutlamanın Gücü
Arabalar, trenler ve uçaklar, insanlığın soyutlama
yeteneği sayesinde ortaya çıkmış icatlardır.
-Bir kuşun kanadına bakarak
uçak kanadı yapmak bir soyutlamadır.
-Bir tekerleği hızlandırarak
motorlu araç geliştirmek bir soyutlamadır.
-Buharın gücünü gözlemleyip
tren inşa etmek bir soyutlamadır.
Bu makinelerin her biri temel fizik kurallarına dayanır,
ama onları bu kuralları aşarak, yeni kombinasyonlar üreterek yaratırız.
-Soyutlama = Bağlantı Kurma
Yeteneği
- Bilgi ancak bu bağlantılar sayesinde yaratıcı hale
gelir.
Soyutlama Yeteneği Olmadan Bilgi Yaratıcı Olamaz!
Eğer sadece elimizdeki bilgilere bakıp onları
değiştirmeden bırakırsak, hiçbir yeni şey üretemeyiz.
-Pozitivizm, bilgiyi
sistematize eder ama tek başına soyutlama yapamaz.
-İdealizm, soyutlamaya önem
verir ama somut gerçekliği yok sayarsa faydalı olamaz.
-Materyalizm, yalnızca
fiziksel gerçekliği ele alırsa soyut bağlantıları kaçırabilir.
Bilginin yaratıcı hale gelmesi için:
+Mevcut bilgiyi analiz etmek (pozitivizm)
+ Yeni bağlantılar kurmak (soyutlama)
+ Bilginin sınırlarını zorlamak (yaratıcı düşünce)
+ Somut dünyayla ilişkili hale getirmek (bilim ve
teknoloji)
Pozitivizm ve Yaratıcılığın Dengesi
Bilim yalnızca yanlışları temizleyerek ilerleyemez, aynı
zamanda yeni fikirler üretmeli ve bilinmeyeni keşfetmeye açık olmalıdır.
Pozitivizm, metafizik spekülasyonları ve dogmatik öğretileri dışlamak için
harika bir yöntemdir, ancak bilimin gelişmesi için yaratıcı teorilere de alan
bırakmak gerekir.
Dengenin Gücü: Yaratıcı Bilgi Nasıl Ortaya Çıkar?
*Bir örnek vermek gerekirse
+ Pozitivizmin eleştirel süzgeci
→ Yanlışları ayıklar ama katı hale gelirse yaratıcı düşünceyi boğar.
+ İdealizmin soyut düşünme gücü → Yeni kavramlar
oluşturur ama katı hale gelirse gerçeklikten kopar.
+ Materyalizmin fiziksel temel anlayışı → Evrensel
yasaları anlamamızı sağlar ama katı hale gelirse soyut düşünceyi engeller.
+ Metafiziğin derinlik arayışı → Bilimin sınırlarını
zorlamaya cesaret eder ama katı hale gelirse dogmalara dönüşebilir. Vb.
İşte bu unsurların dengeli bir şekilde bir araya gelmesi,
yaratıcı bilginin doğmasını sağlar.
Bu dengeyi sağlamak için:
+ Pozitivizm, bilimsel yöntemin bir aracı olarak
kullanılmalı, ancak onun sınırlarını belirleyen tek unsur olmamalıdır.
+ Bilim insanları ve filozoflar, sadece var olan
bilgiyi eleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda yeni düşünceler üretmelidir.
Tarihten Örneklemek Grekirse: Yaratıcı Bilginin Doğduğu
Dengeli Zihinler
-Albert Einstein: Pozitivist
değildi ama deney ve gözlemi önemserdi. Metafizik spekülasyonlardan kaçınırdı
ama hayal gücünü kısıtlamazdı. “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.” demesi de
tam bu dengeyi anlatıyor.
-Werner Heisenberg: Kuantum
mekaniğini kurarken, pozitivizmin deneysel yöntemlerini kullandı ama aynı
zamanda bilginin sınırlarını genişleten felsefi sorular sormaktan çekinmedi.
-Immanuel Kant: Ne salt
rasyonalistti ne de salt empiristti. Bilginin hem deneysel hem de zihinsel
unsurlar taşıması gerektiğini savunuyordu.
-Alfred North Whitehead: Süreç
felsefesiyle, statik ontolojiyi aşarak yaratıcı bilgiye ulaşmanın yollarını
aradı.
Sonuç: Pozitivizm Neden Gerekli Ama Yeterli Değil?
Pozitivizm, bilimsel bilginin sağlamlaşması için gerekli
bir araçtır, ancak tek başına bilginin doğmasını sağlamaz.
-Yanlışları temizler, ama yeni
fikirleri doğurmaz.
-Dogmaları yıkar, ama yerine
ne koyulacağını belirlemez.
-Metafizik spekülasyonları
dışlar, ama bilimin sınırlarını fazla daraltırsa keşif potansiyelini azaltır.
Bu yüzden, pozitivizmin eleştirel gücünü kullanmalı ama
aynı zamanda bilimsel merakı ve yaratıcı düşünceyi de desteklemeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder