19 Şubat 2025 Çarşamba

Estetik Yargılar ve Etik Üzerindeki Etkisi

 


Bugün, estetiğin iyi ve kötü (etik yargılar) üzerindeki rolüne biraz değinmek istiyorum.

Öncelikle, estetiğin klasik tanımını vererek başlayayım: Estetik, en genel anlamıyla güzel olanın doğasını, algılanışını ve değerlendirilmesini inceleyen felsefi bir disiplindir. Kelime kökeni Yunanca aisthesis kelimesinden gelir ve "algı" veya "duyumsama" anlamına gelir. Estetik, hem sanatın ve güzelliğin felsefesi olarak hem de insanın duyusal deneyimleriyle nasıl anlam oluşturduğunu inceleyen bir alan olarak ele alınabilir.

Klasik tanımdan da gördüğümüz üzere estetik, yalnızca sanat ile ilişkili bir kavram değildir; aynı zamanda güzel ve güzel olmayan algılarımızın, iyi ve kötü kavrayışımız üzerinde de belirleyici bir rol oynamasıyla doğrudan etikle ilişkilidir. Tabii ki iyi ve kötü kavramlarımızı etkileyen tek faktör estetik değildir, fakat estetik yargılar bu sürecin önemli bir parçasıdır. Çünkü güzel kavramı genellikle iyi kavramıyla özdeşleştirilir. Bu, günlük hayatımızdaki ilişkilerimizi de doğrudan etkiler. Örneğin, güzel insanları daha güvenilir, daha zeki ve daha bilgili algılama eğilimimiz vardır. Bunun tersi durumda, estetik açıdan toplumun belirlediği normlara uymayan bireyleri daha bilgisiz ve kötü olarak algılama eğiliminde olabiliriz. Bu psikolojik yanılgıya Halo Etkisi (Halo Effect) denir.

Estetik yargılarımız, empati kurma biçimimizle de doğrudan ilişkilidir ve empati, evrimsel sürecimizin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü insanlar, sağlık ve üreme başarısıyla doğrudan bağlantılı olan estetik normlar geliştirmiştir. Simetri, düzen ve orantılılık gibi estetik ilkeler, aslında biyolojik sağlık göstergeleriyle bağlantılıdır (örneğin, simetrik yüzler daha sağlıklı olarak algılanır). Evrimsel süreçte insanlar, simetrik, düzenli ve uyumlu şeyleri daha güvenilir ve iyi olarak görmeye yatkın hale gelmiştir.

Fakat bu estetik algısı, önyargılarımıza neden olan temel faktörlerden biri haline de gelmiştir. Çünkü, başta da belirttiğim gibi, "güzeli iyiyle" ve "çirkini kötüyle" özdeşleştirme eğilimimiz vardır. Bunun en güçlü örneklerinden biri Victor Hugo’nun "Notre Dame’ın Kamburu" eserindeki Quasimodo karakteridir. Bu karakter, toplumun estetik algısının etik yargıları nasıl şekillendirdiğini gösteren en net temsillerden biridir. Quasimodo’nun fiziksel görünümü, toplumun "güzel" ve "çirkin" ayrımı nedeniyle dışlanmasına sebep olmuştur. Oysa ki karakter olarak masum, iyi niyetli ve sadıktır. Fakat estetik algılar öyle güçlüdür ki, insanlar ona önyargıyla yaklaşır ve ahlaki değerlerini göz ardı eder. Yani, etik yargılarımız estetik yargılarımızdan bağımsız değildir; onlardan büyük ölçüde etkilenir.

Eğer Quasimodo, toplumun güzellik normlarına uysaydı, büyük ihtimalle farklı bir muamele görecekti. İnsanlar, onun iç dünyasına bakmadan yalnızca dış görünüşüne dayanarak "iyi" veya "kötü" olduğuna karar verecekti. Bunun nedeni, yukarıda kısaca değindiğim Halo Etkisi adlı psikolojik fenomene dayanır: Güzel insanlar daha zeki, daha güvenilir ve daha ahlaklı olarak algılanır. Dolayısıyla, iyi ve kötü kavramlarımızın belirlenmesinde yalnızca kültür, inanç, örf-adet gibi faktörler etkili olmaz; estetik yargılarımız da büyük bir rol oynar.

Bu noktada, bir kez daha rölatiflik (görecelilik) ile karşı karşıya kalırız, çünkü estetik yargılarımız öznel olduğu gibi, iyi ve kötü algılarımız da büyük ölçüde öznel ve bağlamsaldır/ilişkiseldir. Ancak burada sanatın doğuşu ile estetik yargılar arasındaki ilişkiye de dikkat çekmek gerekir. İnsanın kendini ifade etme biçimlerinden biri olan ve aynı zamanda duygu, düşünce ve deneyimlerin yaratıcı yollarla dışa vurulmasını sağlayan sanat, büyük oranda estetik algılarımızın sonucu olarak doğmuştur. Ancak sanat yalnızca estetik kaygılardan doğmamış, aynı zamanda ritüelistik, toplumsal ve anlam arayışı gibi faktörlerden de beslenmiştir.

Fakat estetik yargılarımızın oluşturduğu önyargılar, yukarıda Quasimodo örneğinde de gördüğümüz gibi, sorunlu toplumsal durumlara yol açabilir. Bu nedenle, dengeli bir yaklaşım geliştirmek ve insanları yalnızca estetik yargılarla değerlendirmek yerine, onları tanımaya çalışarak ve gerçek bir ilişki ağı kurarak anlamaya yönelmek daha sağlıklı bir tutum olacaktır.

ESTETİK SANATTA GÜZELDİR, İNSAN İSE DUVARDA ASILI BİR TABLO DEĞİLDİR, İNSAN OKUNMASI GEREKEN BİR KİTAPTIR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

NESNE, ÖZNENİN ESİRİDİR

  Klasik Ontolojinin Krizi ve İlişkisel Varlığın İmkânı 1. Tanım ve Tahakküm: Bilgi mi, İktidar mı? İnsan zihninin en temel eğilimlerind...