Mutlaklık ve özgür irade
kavramları, felsefenin en temel sorunlarından biridir. Bu iki kavramın bir
arada bulunup bulunamayacağı sorusu, özellikle Tanrı anlayışlarında büyük bir
önem taşır. Spinoza, Plotinos ve Farabi gibi düşünürlerin sistemleri
incelendiğinde, mutlaklık ve özgür irade arasında derin bir gerilim olduğu
görülmektedir. Bu yazıda, mutlaklığın ve özgür iradenin birbirini nasıl
etkilediği, insan ve Tanrı arasındaki karşılaştırma bağlamında ne anlama
geldiği ele alınacaktır.
1.
Mutlaklık Nedir?
Mutlaklık, bir varlığın tamamen
kendine yeterli, değişmez ve zorunlu olması anlamına gelir. Mutlak bir varlık:
Kendisinden başka hiçbir şeye bağlı olmamalıdır. Değişmez ve zorunlu olmalıdır.
Kendi doğasına tamamen uygun şekilde hareket etmelidir. Alternatif seçenekler
veya olasılıklara sahip olmamalıdır. Bu tanım, mutlak varlığın tamamen
belirlenmiş olduğunu ve seçim yapmasının mümkün olmadığını göstermektedir. Eğer
bir varlık mutlaksa, herhangi bir değişim ya da seçim onun doğasına aykırı
olacaktır. Bu bağlamda, mutlaklık, neredeyse süper deterministik bir durum
yaratır.
2.
Özgür İrade Nedir?
Özgür irade, farklı seçenekler
arasında bilinçli bir tercih yapabilme yetisidir. Özgür iradeye sahip bir
varlık: -Seçim yapabilmelidir. -Alternatifler arasından birine yönelmelidir.
-Değişebilir ve kararlarını yeniden değerlendirebilir olmalıdır. Özgür iradenin
varlığı konusunda yapılan bilimsel çalışmalar, Benjamin Libet ve John-Dylan
Haynes'in deneyleriyle desteklenmektedir. Libet’in deneyleri, bilinçli bir
karar alınmadan önce beyinde bilinçdışı bir hazırlık süreci olduğunu
gösterirken, Haynes’in araştırmaları bireylerin bilinçli bir seçim yapmadan
önce beyin aktivitelerinin yönlendirdiğini ortaya koymuştur. Ancak her iki
çalışmada da bireylerin “veto hakkı” olduğu ve bilinçli olarak bir eylemi
engelleyebildiği sonucuna varılmıştır. Bu, insanın en azından belli bir düzeyde
özgür iradeye sahip olduğunu göstermektedir. Bu noktada, Tanrı’nın mutlak
olması gerektiği fikriyle Tanrının özgür iradeye sahip olması arasında bir
çelişki doğmaktadır.
3.
Mutlaklık ve Özgür İrade Birlikte Mümkün mü?
Eğer Tanrı özgür iradeye sahipse,
şu sorular ortaya çıkar: Tanrı neden belirli bir şeyi seçiyor da başka bir şeyi
seçmiyor? Bu seçimi etkileyen bir şey var mı? Eğer varsa, Tanrı mutlak değil
demektir. Eğer seçim yapabiliyorsa, farklı olasılıklar var demektir. Ama mutlak
varlık için farklı olasılıklar olmamalıdır. Bu noktada şu sonuca ulaşabiliriz:
Eğer Tanrı mutlak ise, özgür olamaz. Çünkü her şeyi zorunlu olarak yapıyorsa,
seçim yapamaz. Eğer Tanrı özgür ise, mutlak olamaz. Çünkü seçim yapmak, farklı
alternatiflerin var olmasını gerektirir ve bu durum mutlaklığı bozar. Bu
çelişki, sudûr teorilerini benimseyen felsefi sistemlerde Tanrı’nın özgür
olmadığını ama mutlak olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu durumda şu soru
akla gelir: Özgür iradeye sahip olmayan bir Tanrı, insandan daha üstün olabilir
mi?
4.
Tanrı’nın Mutlaklığı ve İnsan Özgürlüğü
Karşılaştırması;
Spinoza, Plotinos ve Farabi gibi
düşünürlerin Tanrı anlayışlarında, Tanrı’nın yaratma süreci zorunluluk esasına
dayanır.
Spinoza: Tanrı doğa yasalarının kendisidir. Evren, Tanrı’nın
içkin bir zorunluluğudur ve Tanrı’nın iradesi yoktur.
Plotinos: Tanrı (Bir) kendiliğinden taşar. O bilinçsizdir ve
seçim yapmaz.
Farabi: Tanrı evreni zorunlu olarak yaratır. Özgür iradesi
yoktur, çünkü evren akılların sudûruyla ortaya çıkar.
Bu üç sistemde de Tanrı’nın
mutlak olması, onun özgür olmamasını gerektirir. Burada süper deterministik bir
Tanrı anlayışı ortaya çıkar. Tanrı, varlığı gereği hareket eden, ancak
özgürlüğü olmayan bir ilke haline gelir.
Ancak insan, Libet ve Haynes’in
çalışmalarına göre en azından veto hakkına sahip olduğu için, Tanrı’nın sahip
olmadığı bir özelliğe sahiptir: Özgürlük. Bu durum, Tanrı'nın mutlak olması
nedeniyle özgürlükten mahrum kaldığını, ancak insanın belirli bir ölçüde özgür
olabildiğini göstermektedir. Öyleyse, özgürlüğün varlığı bakımından insan
Tanrı’dan daha mı üstün?
5.
Mutlaklık Tanrı’yı Esaret Altına mı Alıyor?
Burada ilginç bir paradoks ortaya çıkmaktadır:
- İnsan, özgür irade
sahibi olduğu için belirli seçimler yapabilir.
- Tanrı mutlak olduğu için seçim yapamaz ve özgür değildir.
- Bu durumda, insanın özgürlük açısından Tanrı’dan daha
üstün olduğu sonucu doğar.
- Mutlaklık, Tanrı’yı esaret altına alıyor olabilir mi? Bu
paradoks, klasik Tanrı anlayışını sorgulamayı gerektirir.
Eğer
mutlaklık, Tanrı’yı tamamen belirlenmiş kılıyorsa, Tanrı’nın iradesiz ve
bilinçsiz bir varlık haline gelmesine neden olur mu? Eğer Tanrı, seçim
yapamıyorsa ve zorunluluk içinde hareket ediyorsa, ona gerçekten
"Tanrı" diyebilir miyiz?
6.
Sonuç:
Tanrı mı Daha Üstün, İnsan mı?
Eğer Tanrı mutlak ise, özgür iradesi yoktur. Çünkü seçim yapamaz. Eğer Tanrı
özgürse, mutlak olamaz. Çünkü seçim yapmak, değişebilir olmayı gerektirir. Sudûr
teorileri bu çelişkiyi Tanrı’nın tamamen belirlenmiş bir varlık olduğunu kabul
ederek çözüyor.
Ancak burada büyük bir problem
ortaya çıkıyor:Eğer insan bilinçli ve en azından veto hakkına sahipken Tanrı
bundan yoksunsa, insan bir anlamda Tanrı’dan daha üstün olabilir mi? Bu noktada
klasik teizmin Tanrı’sı ile sudûr teorilerinin Tanrı’sı arasında önemli bir
fark beliriyor. Eğer mutlak olmak Tanrı’nın en önemli özelliğiyse, özgürlüğü
olmayan bir varlığı Tanrı olarak kabul etmeli miyiz? Yoksa Tanrı’nın bilinç ve
iradesi olmadan mükemmel olması mümkün değil midir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder