23 Mayıs 2025 Cuma

İlişikisel Ontoloji Bağlamında Bilgi, Varlık ve Enerji: Landauer İlkesinden Hareketle Bilginin Ontolojik ve Epistemik Ayrımına Karşı Felsefi Bir Kuramsallaştırma

 1. Giriş: Epistemoloji mi Ontoloji mi?

Felsefe tarihinin en kadim ve etkili tartışmalarından biri "öncelik" meselesidir: Bilgi mi önce gelir yoksa varlık mı? Bu soru, yalnızca teorik bir sorunsal değil, aynı zamanda Batı düşünce geleneğinin derin bir ikiliğine işaret eder. Platon’un idealar kuramında bilgi, duyuların ötesinde, zihne ait değişmez formlarla ilişkilendirilirken; Aristoteles, bilginin deneyimden geldiğini savunsa da, yine de özü değişmeyen ve kendinde bir varlığa sahip olan türsel formlar üzerinden bir bilgi yapısı kurar. Descartes ile birlikte bu düalizm, zihinsel olan ile fiziksel olanın mutlak ayrımı olarak keskinleşir: res cogitans ve res extensa.

Bu düşünsel çerçevede bilgi, öznenin zihninde; varlık ise dış dünyada yer alır. Böylece bilgi ve varlık, birbirinden ayrılmış iki ayrı ontolojik alan gibi konumlandırılır. Bu yaklaşım, modern epistemolojinin temelini oluşturmuş ve bilginin güvenilirliği, doğruluğu ve nesnelliği üzerine yüzyıllar süren tartışmaları beraberinde getirmiştir. Ancak bu yapı, bilgi ile varlık arasındaki ilişkiyi bir hiyerarşiye indirger ve bu indirgeme, felsefi olduğu kadar ontolojik olarak da sorunludur.

İlişkisel ontoloji, bu sorunun kendisini sorunsallaştırır. Bilgi ve varlık arasındaki öncelik-sonralık sorusu, bu iki kavramın birbirinden bağımsız varlıklar olduğu varsayımına dayanır. Ancak ilişkisel düşünme, ne bilgi ne de varlığın kendi başına, ilişkisiz biçimde var olamayacağını savunur. Bilgi bir ilişkidir; varlık da ancak bu ilişkiselliğin içinde belirir. Bu nedenle bilgi ile varlık, aynı oluşsal düzlemde, eşzamanlı olarak ortaya çıkar. Bu bakış açısı, klasik epistemoloji-ontoloji ayrımını askıya alır ve düşünceyi çok daha radikal bir düzleme taşır.

2. Landauer İlkesinin Ontolojik Yorumu

Rolf Landauer’in 1961 tarihli öncü çalışması, fizik ile felsefenin kesiştiği noktada bilgiye dair radikal bir perspektif sunar. “Bir bitlik bilginin geri döndürülemez şekilde silinmesi, çevreye en az kTln2 (Bir bit’lik bilginin geri döndürülemez şekilde silinmesi durumunda, çevreye salınması gereken minimum enerji miktarıdır) kadar enerji yayılmasını gerektirir” ifadesi, bilgiye yüklenen soyut epistemolojik anlamı kırarak onu doğrudan fiziksel bir gerçeklik haline getirir. Landauer, bilgi ile enerji arasında doğrudan bir bağıntı kurar: Bilgiyi silmek, fiziksel bir değişim üretir; entropiyi artırır; enerji dönüşümünü zorunlu kılar.

Bu bakış açısı, bilgiye dair klasik anlayışın ötesine geçer. Bilgi artık zihinsel bir içerik değil, sistemin içinde var olan bir farkın, düzenin ya da yapılandırmanın ifadesidir. Ve bu fark, ancak fiziksel bir altyapı üzerinden var olabilir. Landauer’in ilkesini ontolojik düzlemde okuduğumuzda, bilgi bir ilişkinin sonucu olarak doğar; bu ilişkinin kesilmesi, yani bilginin silinmesi, sistemin enerji dengesini değiştirir.

Zincir şu şekilde işler: ilişkinin kopması  farkın kaybı  enerjinin dağılması  entropinin artışı. Bu zincir, bize bilginin yalnızca bir içerik değil, bir ilişkisel iz olduğunu gösterir. Bilgi silindiğinde, salt bir içerik değil, bir varlık durumu ortadan kalkar. Bu, bilgi ile varlık arasındaki sınırı bulanıklaştırır ve bilginin doğrudan ontolojik bir kategori olduğunu teyit eder.

3. İlişki = Bilgi = Varlık = Enerji

Bu bağlamda ilişkisel ontoloji şu temel formülasyonu öne sürer:

İlişki = Bilgi = Varlık = Enerji

Bu formül, metafiziğin temel varsayımlarını sarsar. Klasik düşüncede varlık, zamana ve mekâna bağlı olmayan sabit bir öz; bilgi ise bu özün temsili ya da kavramsal yansımasıdır. Ancak burada varlık, özdeşlikten değil farktan; süreklilikten değil gerilimden; bağımsızlıktan değil ilişkiden doğar. Bilgi ise bu farkın oluşsal izidir. Enerji ise farkı olanaklı kılan altyapıdır.

Bilginin silinmesi, yalnızca bir semantik kayıp değildir; aynı zamanda bir varlık kaybıdır. Çünkü bilgi, sistemin içerdiği farkların düzenli biçimde yapılandırılmasıdır. Her bilgi silinimi, sistemde yeni bir enerji dağılımı yaratır; bu da yeni bir varlık yapılanması anlamına gelir. Dolayısıyla bilgi, enerji ve varlık, aynı oluşun farklı kipleridir. Hepsi, ilişki denen o dinamik sahnede beliren olgusal görünümler olarak düşünülmelidir.

4. Sandalye Örneği ve Ontolojik Bilgi

Bu kuramsal çerçevenin somutlaşması için basit ama çarpıcı bir örnek ele alalım: hayatında ilk kez bir sandalye gören bir kişi düşünelim. Bu kişi için sandalye, önceden var olan bir bilgi içeriği değildir. Sandalye, o anda görme, deneyimleme, sezme ve kavrama yoluyla ilişkisellik içinde belirir. Göz, sandalye ile karşılaştığında bir ilişki kurar; bu ilişki bir fark üretir; fark bir yapıyı doğurur: dört ayaklı, üstüne oturulan bir nesne. Bu yapı artık bilgidir. Ama bu bilgi, temsili bir içerik değil, ilişki içinde ortaya çıkan ontolojik bir farktır yani bilgi aynı zamanda varlıktır.

Bu durumda, bilgi “sandalyeyi bilmek” değil, “sandalye ile kurulan ilişkinin içinde açığa çıkan farkı taşıyan iz”dir. Ve bu iz, fiziksel bir maliyete sahiptir. Bu ilişkinin koparılması, yani bilginin silinmesi, artık yalnızca zihinsel bir unutma değil, termodinamik bir olaydır. Kaldı ki sandalyenin bilgisinin bir insan zihninden silinmesi için sandalyenin varlığının da silinmesi gerekir yani buda bize bilgi ve varlığın aynı şeyin yani ilişkinin iki farklı fonksiyonu olduğunu gösterir. Landauer ilkesi burada tekrar devreye girer: Bilgi silinirse, enerji açığa çıkar, entropi artar. Yani bilginin varlığı, yalnızca bilinçte değil, fiziksel sistemde de bir karşılığa sahiptir. Sandalye unutulabilir ama onunla kurulan farkın izi, enerji dengesinde bir değişiklik olarak kalır.

5. Sonuç: Bilgi Ontolojiktir, Epistemoloji Ontolojiye Gömülüdür

Sonuç olarak, epistemoloji ile ontoloji arasında kurulan geleneksel sınırlar, hem düşünsel olarak hem de fiziksel düzeyde geçerliliğini yitirmektedir. Bilgi, varlığa dışsal bir temsil değil; varlığın ilişkisellik içindeki farklarının ifadesidir. Bilgi, oluşun bir parçasıdır. Bu nedenle epistemoloji, ontolojiden türeyen ikincil bir düzlem değil; onun içkin bir modudur.

Landauer ilkesi, bilgi ile enerji arasındaki bu ontolojik ilişkiyi açığa çıkararak, klasik düşünceyi hem fiziksel hem felsefi düzeyde dönüştürür. Bilgi, ne salt öznenin zihnindedir ne de nesnenin sabit özündedir; bilgi, ilişki içindedir. Ve bu ilişki, fiziksel bir yapı, enerjetik bir alan ve varoluşsal bir farktır.

Bu bağlamda çağdaş bir felsefi sistem için şu önerme temel alınmalıdır:

“Bilgi, varlığın ilişki içindeki fark üretme fonksiyonudur. Her fark enerji gerektirir; her enerji ise varlığın aktifliğini gösterir. Bu bağlamda bilgi, varlığın basit bir ifadesi değil, onun işleyen ilişkisel gücüdür. Dolayısıyla bilgi, epistemenin değil, ontolojinin alanına aittir.”

6. Kuantum Bilgi Kuramı ve Dolanıklık (Entanglement)

Kuantum bilgi kuramı, klasik fizik ve bilgi anlayışını radikal biçimde dönüştürmüş, özellikle bilgi ile ilişkisellik arasındaki bağı fiziksel düzeyde görünür kılmıştır. Klasik epistemolojide bilgi, gözlemciden bağımsız nesnel verilerin kaydı olarak görülürken, kuantum yaklaşımda bilgi, gözlemci ile gözlemlenen arasındaki etkileşim sürecinde ortaya çıkan bir ilişkidir. Bu paradigma kaymasının en belirgin yansıması ise kuantum dolanıklık (entanglement) kavramıdır.

Dolanıklık, iki ya da daha fazla parçacığın durumlarının birbirinden uzakta olmalarına rağmen eşzamanlı olarak birbirine bağlı olduğunu gösterir. Bu, klasik nedensellik ve yerel gerçeklik anlayışına aykırıdır; çünkü dolanık parçacıklardan birinde yapılan ölçüm, diğerinde anında bir değişiklik yaratır. Bu fenomen, bilgi dediğimiz şeyin tekil nesnelere değil, ilişki yapılarına dayandığını gösterir.

Bu durumda bilgi, artık bir nesneye ait sabit bir özellik değil; ilişkisel bir olasılık yapısıdır. Ölçüm, bu yapıyı çökerten ve belirli bir farkı açığa çıkaran bir olaydır. Bilginin bu şekilde ortaya çıkışı, bilgi = fark = enerji = ilişki formülünü doğrudan destekler. Landauer ilkesiyle birlikte düşündüğümüzde, her ölçümde bir bilgi üretimi vardır ve bu üretim, termodinamik bir bedel içerir. Kuantum sistemlerde bilgi, enerjiyle iç içe bir fark yapısıdır. Bu da kuantum bilgi kuramını yalnızca epistemolojik değil, ontolojik bir temel üzerinde yeniden düşünmemizi sağlar.

7. Karşılaştırmalı Felsefi Perspektifler: Spinoza, Whitehead, Simondon

Bu bölümde, ilişkisel bilgi ve varlık düşüncesini klasik ve çağdaş üç büyük filozofla karşılaştırarak, Landauer ilkesi bağlamında yeni bir yorum getireceğiz.

Spinoza’nın monizmi; Tanrı ile doğayı aynı töz olarak görmesiyle başlar: "Deus sive Natura". Spinoza’ya göre tüm varlıklar, bu tek tözün kipleridir. Bu kipler, kendi başlarına değil, tözle ve birbirleriyle olan ilişkileri içinde anlam kazanır. Bu ilişkisel kiplik anlayışı, bilgi ve varlığın ayrı değil, birbirinin tezahürü olduğunu gösterir. Landauer ilkesi, Spinoza’nın moduslarının enerji biçimleri olarak yorumlanmasını mümkün kılar. Bilgi burada kiplerin ilişkisinde doğan bir farktır.

Whitehead’in süreç felsefesi; her varlığı bir “aktüel oluş” olarak tanımlar. Bu oluş, geçmiş varlıklarla ilişki kurar (prehension) ve bu ilişkiler yeni bir fark yaratır. Prehension, Landauer’ın bilgi=enerji mantığıyla ele alındığında, geçmişle şimdi arasında bir enerji-fark ilişkisi olarak yeniden tanımlanabilir. Böylece bilgi, süreç içindeki oluşsal ilişkililikten doğar.

Simondon ise; bireyleşmeyi sabit bir öz üzerinden değil, metastabil gerilim alanlarında ortaya çıkan farklılaşma olarak tanımlar. Transdüksiyon adını verdiği bu süreç, bir yapı içinde farkın yayılmasıdır. Simondon’a göre bilgi, bu fark üretiminin yapısal ifadesidir. Landauer ilkesiyle birlikte okunduğunda, bilgi yalnızca zihinsel değil, gerilimli fiziksel alanlarda ortaya çıkan bir enerji-fark ilişkisidir. Transdüksiyon, Landauer’ın ontolojik bilgi anlayışının bireyleşme alanına genişletilmiş hâlidir.

8. Epistemoloji, Etik ve Toplum: Bilginin Ontolojik Temelleri

Bilgi yalnızca bireysel bilinçte üretilen bir içerik değil, toplumsal ilişkiler ağı içinde kurulan bir farktır. Epistemoloji, yalnızca hakikatle ilgili değil, aynı zamanda etikle, güçle ve politikayla da ilgilidir. Eğer bilgi, ilişkisel bir fark üretimi ise, bu farkın hangi ilişkiler içinde nasıl kurulduğu, kimlerin bu farklara erişebildiği ve hangilerinin bastırıldığı sorusu da etik ve politik bir meseleye dönüşür.

Toplumda bilgi, eşit dağılmaz. Bilgiye erişim araçları, sistematik olarak bazı gruplar lehine düzenlenir. Bu da bilgi üretiminin doğrudan etik bir mesele olduğunu gösterir. Landauer ilkesi bu noktada yeni bir derinlik sunar: Bilginin bastırılması veya silinmesi yalnızca bilgiye değil, varlığa müdahaledir. Çünkü bilgi, enerjiye dayanır; bilgi silindiğinde enerji yeniden dağılır, entropi artar. Bu nedenle bilgiye yapılan her müdahale, aynı zamanda bir ontolojik adaletsizlik yaratır ve buda bilginin ontoloji kapsamına girdiğinin en güçlü kanıtlarından biridir.

Epistemolojik eşitsizlik, kaçınılmaz olarak ontolojik eşitsizlik doğurur. Bu durum, epistemoloji ile ontolojiyi ayrı düşünmenin artık sürdürülemez olduğunu gösterir çünkü Epistemoloji ile ontoloji arasındaki ayrım, yalnızca düşünsel değil, aynı zamanda etik ve politik bir sorundur ve bilgiye müdahale, varlığa müdahaledir. Söz konusu ayrım, modernitenin ikili düşünce yapılarından miras kalan, fakat çağdaş ontoloji açısından işlevini yitirmiş bir çerçevedir.” Çünkü bilgiyi kontrol eden, fark üretimini kontrol eder. Fark üretimi, sistemin enerji mimarisini şekillendirir. Dolayısıyla bilgiye erişim hakkı, bir varoluş hakkıdır.

9. Bilim Felsefesi Açısından Değerlendirme: Klasik Pozitivizmin Eleştirisi

Klasik pozitivizm, bilimi gözlem, deney ve mantıksal tümdengelim süreçleriyle tanımlar. Bu anlayışta bilgi, nesnel gerçekliğin temsili olarak işlev görür. Ancak hem kuantum kuramı hem de Landauer ilkesi, bilginin nesnel bir temsil olmadığını, ilişkisel olarak inşa edildiğini ve bir ontolojisi olduğunu ortaya koyar. Bu durum, Popper’ın yanlışlama kriterinden Kuhn’un paradigma kavramına kadar tüm bilim anlayışını yeniden düşünmeyi gerektirir. (Konu ile ilgili blogumda ki https://birgarippanteist.blogspot.com/2025/05/bilimsel-yontemin-transduktif-modeli.html linkine bakabilirsiniz.)

Modern bilim artık yalnızca dış dünyayı yansıtan değil, ilişkiler kuran, bu ilişkilerde fark yaratan bir pratik olarak görülmelidir. Deney bir bilgi üretme biçimidir; ancak bu üretim, gözlemcinin sistemi etkilemesiyle gerçekleşir. Bilgi sabit değil, bağlama göre şekillenen bir enerjetik formdur.

Bu bağlamda bilim, sabit doğruların peşinde koşan bir temsil sistemi değil; ilişkisellik temelinde işleyen bir fark üretim makinesidir. Bilimsel bilgi, varlığın enerji-fark haritasıdır. Bu nedenle bilim felsefesi, bilgi = varlık = enerji = ilişki denklemi üzerine inşa edilmelidir.

Sonuç: Bilgi = Varlık = Enerji = İlişki Formülünün Çağdaş Ontolojideki Yeri

Tüm bu çözümlemeler, bilgi ve varlık arasındaki yapay ayrımı ortadan kaldırır. Bilgi yalnızca bilinçli zihinlerde değil, evrensel ilişki ağlarında, farkın enerjisel biçimlenişi olarak ortaya çıkar. Bilgiyi silmek, bir varlık farkını ortadan kaldırmak; bir ilişkiyi koparmak; bir entropik değişimi tetiklemektir.

Bu nedenle, Landauer ilkesi yalnızca fiziksel değil, felsefi bir ilkedir. Bilgi, ilişkisiz var olamaz; ilişki, enerjisiz kurulamaz; enerji, fark olmadan varlık kazanamaz. Böylece çağdaş düşünce için şu eşitlik temel alınabilir:

İlişki = Bilgi = Varlık = Enerji

Bu formül, klasik özcülüğü ve temsilci epistemolojiyi aşan, ilişkisel, fark-temelli ve etik bir ontolojik kuramsallaştırmanın temelini oluşturur.

 

 

  • her yerde öz arayanlara,
  • her şeyi sabit ve evrensel sayanlara,
  • oluşu, enerjiyi, farkı yok sayanlara,
  • ilişkisiz varlıkları Tanrılaştıranlara,
  • “bilgi”yi episteme zannedip onun ontolojik damarını kurutanlara karşı

“Bu ne ontolojisizlik!” diye haykırmak
— İlişkinin, farkın ve enerjinin unutulduğu her yerde yankılanması gereken varoluşsal bir ünlemdir. Çünkü bazı sessizlikler artık varlığa hem aykırıdır, hem de hakarettir. Bir Garip Panteist.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

NESNE, ÖZNENİN ESİRİDİR

  Klasik Ontolojinin Krizi ve İlişkisel Varlığın İmkânı 1. Tanım ve Tahakküm: Bilgi mi, İktidar mı? İnsan zihninin en temel eğilimlerind...