22 Ağustos 2024 Perşembe

İlişkisel Ontoloji Açısından Varlık ve Oluş: Türeyişin Koşulları

 Sesli Dinlemek İçin Tıklayınız

1. Giriş: Varlık ve Oluşun Temelleri

Felsefi düşüncelerin derinliklerine indiğimizde, varlık ve oluş kavramları üzerinde düşünmek kaçınılmaz hale gelir. Bu makalede, varlık ve oluş arasındaki ilişkiyi, varlığın hep var olduğu ön kabulüyle inceleyeceğiz. Varlığın başlangıçsız ve sonsuz olduğu, evrenin kuantize yapısı ve Planck uzunluğu gibi fiziksel ilkelerle desteklenen bir ön kabul olarak ele alınmaktadır. Max Planck'ın kovuk ışınımı ve Einstein'ın fotoelektrik etkisi gibi bulgular, enerjinin paketler halinde ve belirli değerler halinde var olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, varlığın Planck ölçeğinde hep var olduğu fikri, sağlam bir temele dayanır.

2. Bir Şeyin Türetilebilmesi İçin İlişki Zorunluluğu

"Bir şey başka bir şeyden ancak aralarında ilişki varsa türetilebilir" cümlesi, varlıkların ve oluşların birbirleriyle olan ilişkilerine dayanır. Bu cümle, bir şeyin yoktan veya hiçlikten türetilemeyeceğini, türetme işleminin gerçekleşebilmesi için en az iki varlığın/şeyin birbirleriyle ilişki içinde olması gerektiğini ifade eder. Bu bakış açısı, evrenin yapısında ilişki ve etkileşimlerin zorunlu olduğunu ve varlığın bu etkileşimler aracılığıyla sürekli olarak ortaya çıktığını gösterir.

Bu fikir, aynı zamanda düşüncelerimizin bile bir şeyin başka bir şeyle etkileşimi sonucu ortaya çıktığını gösterir. Düşünceler, varlıkların ilişkilerinden türetilir ve bu nedenle en başta en az iki varlık/şey olması gerektiğini savunur. Varlıkların bağımsız olarak değil, ilişkisel bir doğa içinde var olduğu fikri, yokluktan bir şeyin türetilemeyeceğini güçlü bir şekilde ortaya koyar.

3. Türetme ve Oluş Süreçleri

Türetme işlemi, öz yinelemeli ve parçadan bütünedir. Bu, evrendeki sistemlerin öz yinelemeli olarak parçadan bütüne olduğunu gösterir. Sistemler, varlıkların belirli ilişkiler ve etkileşimler sonucunda bir araya gelerek oluşturduğu yapıdır. Bu süreç, sistemlerin kendilerini sürekli olarak yeniden üretmeleri ve daha karmaşık yapılar oluşturabilmeleri için gereklidir. Kuantum fiziğinde, bir parçacığın belirli bir olasılık dağılımı içinde bir anda belirli bir yerde ortaya çıkması, klasik türetme veya oluş süreçlerine uymayabilir. Ancak, bu durum parçacıkların sistem olmadığını ve bu yüzden farklı kurallar altında hareket ettiğini göstermektedir.

4. Varlığın Sürekliliği ve İlişkisel Doğası

Varlık, evrenin doğası gereği sürekli olarak var olmalıdır. Bu varlık, ilişkiler ve etkileşimler aracılığıyla öz yinelemeli bir şekilde oluşlar meydana getirir. Varlığın sürekli var olduğunu ve evrendeki her şeyin en az iki varlık/şey arasındaki ilişkiye dayandığını kabul ettiğimizde, bu ilişkilerin ve etkileşimlerin evrenin temelini oluşturduğunu görebiliriz. İlk neden veya ilk varlık kavramları, fiziksel anlamda geçerliliğini yitirir, çünkü varlık, başlangıçsız ve sonsuz bir süreçtir.

5. Sonuç: Varlığın ve Oluşun İlişkisel Yapısı

Bu makalede, varlık ve oluşun temelinde yatan ilişkilerin ve etkileşimlerin evrenin doğasını nasıl şekillendirdiğini inceledik. "Bir şey başka bir şeyden ancak aralarında ilişki varsa türetilebilir" cümlesi, varlıkların birbirleriyle olan ilişkilerine dayanan bir oluş anlayışını ifade eder. Varlığın hep var olduğu ön kabulü, evrenin kuantize yapısı ve Planck ölçeğinde varlığın zorunluluğunu destekler. Türetme ve oluş süreçlerinin öz yinelemeli bir şekilde oluşları/sistemleri meydana getirdiğini gördük. Sonuç olarak, varlık ve oluşun ilişkisel yapısı, evrenin sürekli varoluşunu ve türetme işlemlerinin bu ilişkiler aracılığıyla gerçekleştiğini ortaya koyar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ROGER PENROSEYE İTİRAZLAR SERİSİ

İTİRAZ 1 iyide Sir (Roger Penrose) Mandelbrot kümesi doğada doğrudan bulunan bir küme değildir, evet, -Kıyı çizgileri (her ölçekte ben...