Giriş
Toplumların kuralları, değerleri ve normları zamanla nesnel gerçeklikler
olarak kabul edilir ve bu kavramlar, toplumsal yapıların temel taşlarını
oluşturur. Ancak, bu nesnel gerçekliklerin zaman içinde kültleşmesi,
kutsallaşması ve aşkınlaşması, bireylerin özgürlüğü üzerinde ciddi kısıtlamalar
doğurabilir. Bu makale, nesnelliğin sosyolojik açıdan nasıl tahakküm aracına
dönüştüğünü, kültleşme sürecini ve neden öznelliğin toplumsal yapılar için daha
işlevsel bir temel oluşturduğunu irdelemektedir.
Nesnelliğin Statik ve Değişmez Doğası
Nesnellik, genellikle önyargı ve subjektif etkilerden arınmış, evrensel
doğruluk ve gerçeklik olarak tanımlanır. Bu tanım, toplumsal bağlamda statik ve
değişmez bir nitelik taşıdığında, bireylerin özgürlüğünü kısıtlayıcı bir hale
gelebilir. Toplumlar, nesnel olarak kabul edilen kurallar ve değerlerle
şekillenirken, bu kuralların zamanla tartışılmaz ve kutsal hale gelmesi,
bireylerin yenilikçi fikirlerine ve öznel deneyimlerine kapalı bir yapı
oluşturur.
Nesnelliğin Kültleşmesi, Kutsallaşması ve Aşkınlık Kazanması
Zamanla, toplumlar nesnellik adı altında, çıkar ilişkilerine dayalı kültler oluşturur ve bu kültler zamanla toplumsal
normlara dönüşür ve nesnel gerçeklik olarak kabul edilir. Bu kabul, toplumda
bir kutsallaşma sürecini başlatır. Kutsallaşma, bir kavramın veya değerin,
toplumun genel kabulüyle zamanla aşkın bir statü kazanması anlamına gelir. Bu aşkınlık,
o kavramın veya değerin sorgulanamaz ve değiştirilemez hale gelmesine yol açar.
Bu süreçte, nesnellik aşkınlık kazanır; yani, toplumsal ve bireysel düzeyde
insanın ötesinde, erişilemez bir gerçeklik olarak algılanmaya başlar. Bu
aşkınlık, bireylerin kendi öznel deneyimlerini ve yenilikçi fikirlerini
baskılar, çünkü bu yeni fikirler, kutsallaşmış nesnel gerçekliklerle çelişir.
Öznellik: Toplumsal Yenilenmenin Temeli
Öznellik, bireylerin kendi deneyimlerine, duygularına ve düşüncelerine
dayanan bir bakış açısını temsil eder. Bu bakış açısı, toplumsal normların ve
kuralların sürekli olarak yenilenmesi ve güncellenmesi için bir temel
oluşturur. Öznelliğin kabul edilmesi, toplumların dinamik ve özgür kalmasını
sağlar, çünkü bireylerin yeni deneyimleri ve görüşleri dikkate alındıkça,
toplumsal yapı da bu doğrultuda evrilir. Örneğin, bir dönemde yeşil domatesin
yenmesi yaygın bir uygulama olabilirken, zamanla bireylerin olgun domatesin
daha lezzetli olduğunu keşfetmesi, bu normu değiştirebilir.
Nesnelliğin Tahakküm Aracına Dönüşmesi
Nesnelliğin sosyolojik bir kavram olarak kabul edilmesi, zamanla tahakküm
aracı haline gelebilir. Nesnel olarak kabul edilen normlar ve değerler,
bireylerin özgürlüğünü kısıtlayabilir ve toplumsal yapının statikleşmesine
neden olabilir. Bu durum, toplumsal değişimin önünde bir engel oluşturur ve
bireylerin kendilerini ifade etme ve yenilikçi fikirlerini ortaya koyma
özgürlüğünü sınırlar. Nesnelliğin kültleşmesi ve kutsallaşması, bireylerin bu
normları sorgulama cesaretini kaybetmesine ve toplumsal yapının durgunlaşmasına
yol açar.
Öznelliğin Nesnelliğe Dönüşmesi ve Toplumsal Yenilenme
Öznellik zamanla nesnelliğe dönüşebilir. Bir bireyin öznel deneyimi veya
görüşü, toplumsal normlar haline geldiğinde nesnel bir gerçeklik olarak kabul
edilebilir. Ancak, bu dönüşüm sürecinde öznelliğin sürekli olarak korunması,
toplumsal yapının yenilenebilir ve özgür kalmasını sağlar. Bu nedenle,
öznelliğin toplumların temeli olarak kabul edilmesi, bireysel özgürlüklerin ve
toplumsal gelişimin korunması açısından önemlidir.
Sonuç
Nesnellik, sosyolojik açıdan statik ve değişmez bir kavram olarak ele
alındığında, bireylerin özgürlüğü üzerinde tahakküm oluşturabilir. Bu tahakküm,
nesnelliğin zamanla kültleşmesi, kutsallaşması ve aşkınlık kazanmasıyla daha da
güçlenir. Ancak, öznelliğin toplumların temelinde yer alması, bireysel
özgürlüklerin korunmasını ve toplumsal yapıların sürekli yenilenmesini sağlar.
Sonuç olarak, toplumsal normların ve değerlerin öznellik temelinde sürekli
olarak gözden geçirilmesi, toplumların dinamik kalmasını ve bireylerin
özgürlüğünü güvence altına alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder