24 Mart 2025 Pazartesi

BİREYİN AŞKIN KARSINDAKİ SÜPER GÜCÜ: BELİRLEME VE ÖZGÜR İRADE

 

Giriş

Bin yıllar boyunca insan, hakikati kendi dışında ve kendisine rağmen değişmeyen bir şey olarak algılamış, birçok düşünür bu yönde fikirler geliştirmiş ve öğrencilerini bu saikle yetiştirmiştir. İnsan, iyi, doğru, güzel ve çirkin kavramlarına kendisinin karar veremeyeceğini, bunun yerine bu kavramları belirleyebilecek aşkın, değişmeyen bir gücün olması gerektiğini düşünmüş ve bu minvalde inanç sistemleri oluşturmuştur. Ancak bu durum, bireyin kendi belirleyiciliğini elinden alan bir yapıyı da beraberinde getirmiştir.

Bu makalede, aşkınlık ve özcülük anlayışlarının bireyin belirleyici gücüne karşı oluşturduğu baskıyı ele alacak, aşkın olanın değil bireyin belirleyici olduğu fikrini yani bireyin içkinliğini detaylandıracak ve bireyin bu süper gücünü nasıl geri kazanabileceğini tartışacağız.


1. Hakikatin Dışsallığı ve Aşkınlık Yanılgısı

Tarih boyunca insanlık, hakikati kendi dışında var olan, değişmez ve insandan bağımsız bir olgu olarak görmüştür. Bu algı, hakikatin birey tarafından keşfedilmesi gerektiğini değil, bireyin hakikate boyun eğmesi gerektiğini savunan bir düşünce biçimini beraberinde getirmiştir. Aşkınlık düşüncesi, bireyin kendisini tanımlama gücünü elinden alarak bu gücü dışsal bir kaynağa devretmesini sağlamıştır.

Aşkınlık fikri, "doğruyu bilen ve belirleyen bir otorite gereklidir" düşüncesi üzerine inşa edilmiştir. Bu da bireyi, kendisine rağmen belirlenen bir dünyanın içine hapsetmiştir. Oysa, hakikat insanın kendisinde ve onun ilişkileri içinde şekillenir. Aşkın bir hakikatin var olduğunu kabul etmek, bireyin belirleyici gücünü reddetmek anlamına gelir.


2. Aşkınlığın Toplumsal ve Politik Sonuçları

Aşkın bir gücün hakikati belirlediği düşüncesi, yöneticiler ve iktidar sistemleri tarafından tarih boyunca bir meşruiyet aracı olarak kullanılmıştır. İktidar sahipleri, "Tanrı'nın iradesi", "evrensel ahlaki yasalar", "değişmez hakikatler" gibi kavramlarla kendi yönetimlerini kutsallaştırmış ve bireyin üstünde bireye rağmen hak iddiasında bulunarak bireyin özgür iradesini sınırlandırmışlardır.

Bu bağlamda aşkınlık, bireyin kendi yaşamı üzerindeki kontrolünü yitirmesine neden olmuştur. İnsan, kendi adına en iyi düşünecek gücü kendi dışında aramaya başlamış ve özgürlüğünü kendi elleriyle teslim etmiştir. Bu, bireyin kendi belirleyiciliğini kaybettiği bir bağımlılık düzeni oluşturmuştur. Ayrıca, aşkıncılık toplumların zor durumlarda çözümü kendi içlerinde aramalarına engel olmuş ve sürekli bir kurtarıcı bekleme eğilimlerini güçlendirmiştir.

Bu kurtarıcı bekleme anlayışı, toplumsal hareketleri pasifleştirerek bireyleri edilgen bir konuma sürüklemiştir. Birey ve toplum, kendi iç potansiyelini keşfetmek yerine dışsal bir gücün kendilerini kurtarmasını beklemiş, böylece öz-belirleyiciliğini yitirmiştir. Bunun en önemli örneklerinden biri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün şu sözünde görülebilir: "Şayet bir gün çaresiz olursanız, kurtarıcı beklemeyin; kurtarıcı kendiniz olun." Bu söz, bireyin belirleyici gücüne ve içkin çözüm üretme yeteneğine vurgu yapmaktadır. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, aşkıncı bir kurtarıcı figür beklentisini reddederek, bireyin ve toplumun kendi kaderini tayin etmesi gerektiğini açıkça ifade etmiştir. Gerçek özgürlük, bireyin ve toplumun kendi çözümünü üretebilmesiyle mümkündür.


3. Özcülük: Bireyin Belirleyici Gücünü Elinden Alan Felsefi Hata

Özcülük, varlıkların değişmez ve önceden belirlenmiş özleri olduğunu iddia eden bir düşünce biçimidir. Bu anlayışa göre birey, kendisini belirleyemez; çünkü onun özüne ait tüm nitelikler önceden belirlenmiştir. Bu düşünce, bireyin kendi kimliğini ve kaderini belirleme yeteneğini elinden alarak onu edilgen bir varlığa dönüştürür.

Oysa birey, özünü kendisi inşa eden ve sürekli olarak yeniden tanımlayan bir varlıktır. İlişkisel ontoloji bağlamında düşündüğümüzde, bireyin varlığı sabit ve değişmez bir özden değil, etkileşimlerden ve ilişkilerden oluşur. Bu nedenle birey, kendisini ve içinde bulunduğu sistemi belirleme gücüne sahiptir.


4. Determinasyonun Yönü: Aşkın Olan Bireyi Değil, Birey Aşkın Olanı Belirler

Geleneksel düşüncede aşkın olan güç, bireyi belirler (determine eder). Ancak bu varsayımın tersine çevrilmesi gerekir: Bireyin kendisi belirleyicidir. Aşkın olanı birey belirler, aşkın olan bireyi değil.

Bu noktada bireyin belirleyici gücü, varlığın doğası gereği içkin bir şekilde ortaya çıkar. Varlık, ilişkiler ve etkileşimler üzerinden tanımlanır. Bu yüzden bireyin aşkınlığı belirlemesi, bireyin varlığını kendisinin inşa etmesi anlamına gelir.


5. Bireyin Süper Gücü: Özgür İrade ve Sistemi Belirleme Yetisi

Birey, aşkın olanı belirleyebildiğini fark ettiğinde, özgür iradenin yalnızca soyut bir kavram olmadığını, onun varoluşunun temel unsurlarından biri olduğunu anlar. Özgür irade, bireyin kendini ve çevresini belirleyebilme kapasitesidir. Bu belirleyicilik gücü, bireyin içinde bulunduğu sistemleri değiştirme ve yeniden inşa etme yetisini ifade eder.

Birey, hakikatin kendisinde olduğunu anladığında, aşkınlık fikrinin belirleyici gücünü kaybettiğini görecektir. İşte bu noktada birey, kendi süper gücünü keşfeder: Sistemi belirleme yetisi. Birey, yalnızca özünü değil, içinde bulunduğu yapıları da belirleme gücüne sahiptir. Bu, bireyin özgürlüğünün en temel göstergesidir.


Sonuç: Aşkınlığın Sonu ve Bireyin Yükselişi

İnsanoğlu, binlerce yıldır aşkınlık ve özcülük anlayışlarının esareti altında yaşadı. Ancak bireyin hakikati belirleyici bir güç olduğunu fark etmesiyle birlikte, bu esaretin son bulması mümkündür. Birey, aşkın olanı belirleyen varlıktır; aşkın olanın belirlediği bir nesne değildir.

Bu farkındalık, bireyin kendisini ve dünyayı yeniden inşa etmesine olanak tanır. Özgür irade, bireyin belirleyici gücü olarak, onu edilgen bir varlıktan çıkarıp aktif bir özne haline getirir. İşte bu yüzden bireyin süper gücü, hakikati ve sistemi belirleyebilme yetisidir.

Bu farkındalığa erişen bireyler, aşkınlık bataklığından kurtulup özgürlüğün ve öz-belirlenimin gerçek anlamını keşfedeceklerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

NESNE, ÖZNENİN ESİRİDİR

  Klasik Ontolojinin Krizi ve İlişkisel Varlığın İmkânı 1. Tanım ve Tahakküm: Bilgi mi, İktidar mı? İnsan zihninin en temel eğilimlerind...