PLATONCULUK PERPEKTİFİNDEN DEĞERLENDİRME
Giriş
Felsefe tarihinin en temel tartışmalarından biri, varlık ve özün değişmez olup olmadığıdır. Platon,
Aristoteles ve Spinoza gibi filozoflar, varlığın ya da özün belirli bir noktada sabit olduğunu ileri
sürerken, modern bilim ve ilişkisel ontoloji yaklaşımları bu fikri sarsmaktadır.
Bu yazıda, Aristoteles'in madde ve form ayrımı üzerinden "değişmez öz" anlayışını sorgulayacak,
bunun bir ön kabul olup olmadığını tartışacak ve ilişkisel ontolojinin bu konudaki eleştirilerini ele
alacağız.
1. Değişmez Varlık/Öz Fikri Nereden Geliyor?
Bu fikir genellikle Platon, Aristoteles gibi düşünürlerden köken alır.
- Platon'a göre, idealar değişmezdir. Gerçeklik dediğimiz şey değişken ve yanıltıcıdır ama
idealar dünyasında her şey saf ve değişmezdir. Örneğin, bir üçgenin doğası, kaç tane üçgen
çizersen çiz asla değişmez.
- Aristoteles, Platon’dan farklı olarak madde ve form ayrımını yapar. Ona göre, öz (form)
değişmez, ama madde değişebilir. Bir insan yaşlanır, ama insanın "insan" olması değişmez.
Platon:
Platon’a göre ideaların değişmez olmasının temel sebebi, onların duyusal dünyadan farklı olarak
zaman ve mekândan bağımsız, mükemmel ve ezeli-ebedi varlıklar olmalarıdır. Platon, ideaların
değişmezliğini birkaç temel argüman üzerinden temellendirir:
Platon, gerçekliği ikiye ayırır:
- Duyular Dünyası (Fiziksel Dünya): Sürekli değişen, bozulan ve yok olan varlıkların olduğu
dünya.
- İdealar Dünyası: Mükemmel, değişmez ve ezeli-ebedi olan formların (ideaların) dünyası.
Platon’a göre, duyular dünyasındaki nesneler gelip geçici ve değişkendir çünkü bunlar ideaların eksik
ve kusurlu kopyalarıdır. Bir nesne zamanla çürüyebilir, yok olabilir veya biçim değişrebilir. Ancak, o
nesnenin dayandığı ideal form (örneğin, “at” ideası) hiçbir zaman değişmez.
Eğer idealar değişseydi, mükemmel olamazlardı. Çünkü değişim, bir şeyin ya daha iyiye ya da daha
kötüye gitmesi anlamına gelir. Eğer bir idea değişirse, ya önceki hâlinden daha kötü hâle gelir (o
zaman önceki hâli daha mükemmeldir) ya da daha iyi hâle gelir (o zaman şu anki hâli eksiktir). Platon
için idealar zaten mükemmeldir, dolayısıyla değişime uğrayamazlar.
Platon’a göre bilgi, değişmeyen şeyler üzerine kurulmalıdır. Eğer bir şey sürekli değişiyorsa, o şey
hakkında kesin bilgi edinmek mümkün değildir. Örneğin, bir üçgenin iç açılarının toplamı her zaman
180 derecedir. Bu değişmez bir gerçekliktir. Ancak, fiziksel dünyadaki üçgenler zamanla aşınabilir,
eğrilebilir veya bozulabilir. Fakat “üçgen” ideası değişmez ve evrenseldir.
Eğer idealar değişseydi, bilgi de sürekli değişirdi ve güvenilir olmazdı. Platon, ideaların değişmezliği
sayesinde onların gerçek bilgiye temel oluşturabileceğini savunur.
Platon, ideaların değişmezliğini özellikle matematiksel kavramlar üzerinden temellendirir. Örneğin,
“daire” ideası hiçbir zaman değişmez. Fiziksel dünyada çizdiğimiz daireler hiçbir zaman tam
mükemmel değildir, ancak aklımızda mükemmel bir daire kavramı vardır. Bu daire ideası değişmediği
için matematiksel bilgilerimiz kesin olur.
Platon’a göre idealar fiziksel dünyanın dışında bulunur, yani bir zaman ve mekân içinde var olmazlar.
Eğer bir şey zaman ve mekân içinde var olsaydı, fiziksel dünya gibi değişime maruz kalırdı. Ancak
idealar, fiziksel olmayan varlıklar oldukları için değişime uğramazlar.
Sonuç
Platon, ideaların değişmez olmasını metafiziksel, epistemolojik ve mantıksal gerekçelerle savunur:
- Metafiziksel olarak: İdealar mükemmel ve ebedidir, değişim eksiklik veya gelişme anlamına
gelir ki bu onların doğasına aykırıdır.
- Epistemolojik olarak: Bilgi ancak değişmeyen şeyler üzerine kurulabilir, idealar değişseydi
kesin bilgi mümkün olmazdı.
- Mantıksal olarak: Matematiksel örnekler (üçgen, daire vb.) ideaların değişmez olduğunu
gösterir.
ŞİMDİ PLATONCULARIN BUGÜNDE ISRARLA ÜSTÜNDE DURDUKLARI İDEA KAVRAMINI TEK TEK ELE
ALMAYA ÇALIŞIP NEDEN İDEA KAVRAMININ TUTARSIZ OLDUĞUNU ANLATMAYA ÇALIŞACAĞIM;
Eğer idealar dünyasında her şeyin mükemmel bir formu varsa, neden fiziksel dünyadaki varlıklar
değişiyor, evrimleşiyor ve hatta yok oluyor? Bu soru, Platoncu idealizmin doğa bilimleriyle olan temel
uyuşmazlığını gözler önüne seriyor. Hadi detaylıca inceleyelim.
1. Platonculara Göre Formlar (İdealar) Değişmez Ama...
Platoncuların iddiası şudur:
- Fiziksel dünyadaki at, idealar dünyasındaki mükemmel at ideasının bir yansımasıdır.
- Ancak bu fiziksel at eksiktir, kusurludur ve zamanla değişebilir, yaşlanır ve ölür.
- Buna rağmen at ideası (veya formu) hiçbir zaman değişmez ve ebedidir.
Fakat burada ciddi bir problem var:
- Eğer "at" ideası hep vardıysa, neden biyolojik olarak atın evrimleşmesini bekledik?
- Eğer dinozorların da mükemmel bir ideası varsa, neden fiziksel dünyadaki dinozorlar yok
oldu?
- Yok olan türlerin ideaları şimdi ne yapıyor? Bir idea, temsil ettiği fiziksel tür ortadan
kalktığında varlığını sürdürmeye devam mı ediyor, yoksa o da yok mu oluyor?
Bu sorular, Platoncu idealizminin biyoloji ve evrim gibi süreçlerle nasıl bağdaşrılacağını
sorgulamamıza neden oluyor.
2. Peki Evrim, İdealar Kuramına Karşı Bir Argüman mı?
Kesinlikle evet! Çünkü evrim süreci, türlerin zamanla değiştiğini, yeni formlar kazandığını ve
bazılarının yok olduğunu gösteriyor. Eğer idealar değişmezse:
* Evrimle yeni türlerin ortaya çıkması yeni ideaların yaratıldığını mı gösterir?
-Eğer böyleyse, idealar kendiliğinden nasıl çoğalıyor?
* Evrimsel süreçte bazı türler yok oldu, mesela dinozorlar.
-Eğer dinozor ideası varsa, neden fiziksel dünyada artık dinozorlar yok?
-Yoksa, bir tür ortadan kalkınca ideası da mı siliniyor?
Bu, Platon’un idealar kuramının doğaya uygulanamaz olduğunu gösteren önemli bir eleştiri
noktasıdır.
3. Evrim Gerçekliği: Platonculuğun Yanıldığı Nokta
Platon, ideaların zaten mükemmel olduğunu söylüyor. Ama evrim bir mükemmelleşme süreci değil,
çevreye uyum sağlama sürecidir. Evrime göre:
- Türler değişkenlik gösterir.
- Mükemmel ve sabit bir tür yoktur.
- Bir tür, belirli koşullarda avantajlı hale gelir, ancak çevre değişince yok olabilir.
Bu durum, Platon’un idealar dünyasının biyoloji ile çeliştiğini gösteriyor. Eğer her varlığın değişmez
bir ideası olsaydı, neden doğa sürekli değişiyor?
4. Yok Olan Türlerin İdeaları da Yok Olur mu?
Platon’a göre idealar zamansız ve değişmez. Ama türler fiziksel dünyada doğuyor, evrimleşiyor ve yok
oluyor. Peki bu durumda:
1. Eğer dinozor ideası değişmezse, neden dinozorlar artık yok?
-Yok olan bir türün ideasının hâlâ var olması anlamsız olurdu.
2. Eğer dinozor ideası da yok olduysa, idealar değişmez olmaktan çıkar!
-Yani idealar da zaman içinde yok olabiliyorsa, Platon’un dediği gibi mükemmel ve ebedi
olamazlar.
Bu büyük bir paradoks yaratıyor. Çünkü Platon’un sisteminde idealar yok olamaz ama fiziksel dünya
idealarla uyumlu hareket etmiyor.
5. Platonculuğun Bu Konudaki Açmazı
Platon’un yaşadığı dönemde biyoloji, evrim ve türlerin değişimi gibi bilgiler mevcut değildi. O
yüzden idealar kuramını şöyle şekillendirdi:
- Bir nesnenin kusurlu bir kopyası fiziksel dünyada var olabilir.
- Ancak onun değişmez ve mükemmel bir ideası daima var olur.
Ancak bugün biliyoruz ki türler değişiyor, yok oluyor ve yeni türler ortaya çıkıyor. Bu durumda
idealar dünyası da sürekli değişmeli, ama bu, Platon’un sistemini çökertir!
Platon’un zaman içinde değişmeyen mutlak formlar fikri, evrimsel biyoloji ile tamamen çelişiyor.
Sonuç: Evrim ve Platoncu İdealar Dünyası Birbirine Uymaz!
Platon’un idealar dünyası, evrimsel süreçle büyük bir çelişki içinde:
- Eğer idealar değişmiyorsa, türlerin evrimleşmesi açıklanamaz.
- Eğer idealar da evrimleşiyorsa, o zaman idealar değişmez değildir!
- Yok olan türlerin ideaları yok oluyorsa, o zaman idealar ölümlüdür ve Platon’un sistemi
çöker.
- Yok olan türlerin ideaları var olmaya devam ediyorsa, o zaman doğada hiçbir karşılığı
olmayan ideaların bir anlamı kalmaz.
Bu yüzden Platon’un idealizmi, canlıların doğasıyla ve biyolojik süreçlerle büyük bir çelişki içinde
kalıyor.
Bu noktada ilişkisel ontoloji çok daha güçlü bir alternatif sunuyor. Varlık, statik bir mükemmel formla
değil, dinamik ilişkilerle şekillenir. Evrim, işte tam da bu ilişkisel sürecin bir sonucudur.
PLATONCULUĞUN İDEALAR KURAMI İLE MATEMATİK VE BİLGİ ANLAYIŞI ARASINDAKİ ÇELİŞKİLERE
DEĞİNELİM;
Platon’un bilgi ve değişmezlik ilişkisini kurma biçimi kendi içinde çelişkiler barındırıyor ve modern
bilimsel ve matematiksel gelişmeler ışığında ciddi şekilde sarsılmış durumda. Bu çelişkileri ve öne
sürdüğüm karşı argümanları biraz daha derinleştirmeye çalışayım.
1. Platonculuğun Çelişkisi: Fiziksel At ile Üçgenin Farklı Konumları
Platon’un genel savı şudur:
- Fiziksel dünya: Değişken ve kusurludur.
- İdealar dünyası: Değişmez ve mükemmeldir.
- Bilgi, ancak değişmeyen idealar üzerine kurulabilir.
Bunu at örneği ve üçgen örneği üzerinden incelersek:
- At ideası: Platon’a göre, doğadaki atlar mükemmel olmayan yansımalar olup İdealar
Dünyası’ndaki mükemmel atın kopyalarıdır. Yani fiziksel dünyada farklı at türleri olsa da,
bunların hepsi aynı "mükemmel at" ideasının yansımalarıdır.
- Üçgen ideası: Ancak burada bir problem var! Atı fiziksel dünyada görebiliyoruz ama doğada
mükemmel tam bir üçgen bulamıyoruz.
Eğer Platon’un sistemine göre fiziksel varlıklar ideaların yansımalarıysa, doğada tam üçgenlerin de
bulunması gerekirdi. Ama doğada hiçbir tam üçgen yoktur! Bu, Platon’un at örneğiyle matematiksel
örnekleri aynı mantık çerçevesinde açıklayamayacağını gösteriyor.
2. Üçgen Gerçekten Bir İdea mı, Yoksa İnsan Zihninin Bir Soyutlaması mı?
Üçgeni düşünebilmemizin sebebi doğada benzer şekillerle karşılaşmamızdır. Örneğin:
- Ağaç dallarının birleşme noktaları, kaya çatlakları, belirli hayvanların vücut yapıları vb.
üçgene benzer şekiller oluşturur.
- Biz bu gözlemlerden yola çıkarak üç kenarlı bir şekil fikrini soyutlarız.
- Daha sonra, bu soyutlamayı aklımızda mükemmel hale getiririz.
Buradan çıkan önemli sonuç şudur: Biz üçgeni doğada karşılaştığımız şekillerden hareketle
türetiyoruz, yani bana göre üçgen ideası aslında deneyime dayalı bir soyutlamadır! Eğer üçgen
ideası gerçekten Platon’un dediği gibi değişmez bir gerçeklik olsaydı, bizim onu deneyimlemeden de
bilmemiz gerekirdi. Ancak insan zihni üçgeni doğada gözlemlediği formlar üzerinden oluşturuyor.
3. Üçgenin İç Açıları Neden 180 Derece? Biçimsellik ve Matematiğin İçsel Yapısı
Platoncuların idealar anlayışı, matematiksel bilgiyi dışsal ve değişmez bir gerçeklik olarak görür. Ama
üçgenin iç açılarının 180 derece olması tamamen şeklin kendisinden kaynaklanıyor ve biçimsellikle
doğrudan bağlantılıdır. Yani:
- Üç kenarı olan kapalı bir şekil çizdiğimizde, bu şeklin iç açılarının toplamı aksiyomatik olarak
180 derece olur (Öklidyen uzayda).
- Bu, şeklin doğasından kaynaklanan bir özelliktir, idealar dünyasından gelen bir bilgi değildir.
Daha da önemlisi, Öklid dışı geometriler (Riemann ve Lobachevski), üçgenin iç açılarının 180 derece
olmasının sadece Öklidyen uzay için geçerli olduğunu göstermiştir. Eğer mutlak ve değişmez bir
üçgen ideası olsaydı, bu her koşulda ve her uzayda aynı olmalıydı. Ama gerçek şu ki:
- Öklidyen uzayda → İç açılar toplamı 180°.
- Küresel (Riemann) uzayda → İç açılar toplamı 180°’den büyük.
- Hiperbolik (Lobachevski) uzayda → İç açılar toplamı 180°’den küçük.
Bu da Platoncuların bilgiye dair öne sürdüğü mutlak değişmezlik fikrini doğrudan çürüten bir
gelişmedir. Eğer üçgen ideası gerçekten mükemmel ve evrensel olsaydı, farklı uzay türlerinde farklı
geometriler gözlemlenmemeliydi.
4. Gödel’in Eksiklik Teoremleri: Platon’un Bilgi Anlayışına Nihai Darbe
Ayrıca Gödel’in eksiklik teoremleri Platon’un bilgi anlayışını çürüten en güçlü bilimsel bulgulardan
biridir. Gödel, matematiğin eksiksiz ve tam olmadığını kanıtladı. Eğer matematik, Platon’un dediği
gibi değişmez bir idea olsaydı, o zaman her matematiksel gerçeğin tam ve kesin olarak
kanıtlanabilmesi gerekirdi. Ancak:
- Gödel, bazı matematiksel önermelerin doğru olduğunu bildiğimiz halde onları
ispatlayamayacağımızı gösterdi.
- Yani matematik idealar dünyasında keşfedilen mutlak bir hakikat değil, aksiyomlarla inşa
edilen bir sistemdir.
- Eğer bilgi mutlak idealar üzerine kurulmak zorundaysa, matematik bunun en güçlü örneği
olmalıydı. Ama matematiğin bile mutlak olmadığı anlaşıldı!
Platonculuğun Matematiği değişmez bir idae olarak görmelerinin nedeni matematiğin bir icat yani dil
olmadığı aksine matematiğin doğada olan ve insan tarafından keşfedilen bir gerçeklik olduğunu
düşünmelerinden kaynaklanmaktadır
Bu da demek oluyor ki, Platon’un "bilgi değişmeyen şeylere dayanmalı" argümanı çöküyor. Çünkü
bilgi değişmez ve eksiksiz olsaydı, Gödel’in eksiklik teoremleri diye bir şey olmazdı.
5. Sonuç: Platonculuğun Bilgi Anlayışı Neden Çöküyor?
Platon’un bilgi anlayışındaki çelişkileri şöyle özetleyebiliriz:
- Platon’a göre bilgi değişmez olmalıdır, ama doğadaki hiçbir varlık değişmez değildir
(Evrimsel biyoloji bunu çürütüyor).
- Matematiksel kavramlar, idealar dünyasındaki mutlak gerçeklikler değildir. İnsan aklı, onları
soyutlama yoluyla üretir (Öklid dışı geometri ve Gödel bunu gösteriyor).
- Matematiksel doğrular sistemden sisteme değişebilir (Öklidyen ve Öklid dışı geometriler
bunu kanıtlıyor).
- Matematik bile eksik ve mutlak değildir (Gödel bunu kesin olarak kanıtladı).
Bu durumda, Platon’un bilgi anlayışının modern bilim ve matematik karşısında büyük ölçüde
geçerliliğini yitirdiğini söyleyebiliriz. Bilgi, Platon’un düşündüğü gibi değişmez idealar üzerine değil,
dinamik ve ilişkisel süreçler üzerine kurulu olmalıdır.
Bilgi ilişkiler yoluyla oluşan ve değişime açık bir süreçtir. Yani bilgi mutlak bir değişmezlikten değil,
süreçlerin sürekliliğinden doğar. Platon’un felsefesi ise, bilginin değişmez olması gerektiğini öne
sürerek kendi içinde çelişkiye düşmektedir.
İlişkisel ontoloji ve bilgi anlayışı bu noktada çok daha sağlam bir dayanak olabilir. Bilgi, statik idealar
üzerine değil, varlıklar arasındaki dinamik ilişkiler üzerine kurulu olmalıdır.
İlişki Merkezli Bilgi Anlayışı:
İlişki merkezli bilgi anlayışının ve dinamik bilginin nasıl oluştuğunu harika bir şekilde ortaya
koyuyor. eğer doğada atlarla hiç karşılaşmamış olsaydık, at hakkında konuşamazdık; doğada üçgene
benzeyen şeyler görmemiş olsaydık, üçgeni soyutlayamazdık. Yani:
1. Bilgi, Doğadaki Referans Noktalarından ve İlişkilerden Doğar
- At ideası, doğada atlarla etkileşime girmemiş bir zihin için mümkün değildir. Eğer atlarla hiçbir
zaman karşılaşmasaydık, at kavramını da üretemezdik.
- Üçgen ideası, doğada üçgene benzeyen formlarla karşılaşmamış bir zihin için ortaya
çıkamazdı. Üçgen soyutlamasını yapabilmek için önce üç köşeye sahip şeyleri gözlemlememiz
gerekiyordu.
- Matematik ve geometri, doğayla kurduğumuz ilişkiler sonucunda soyutlanmış ve gelişmiştir.
Bu, Platon’un idealar kuramına doğrudan bir karşı çıkış anlamına gelir. Platon’a göre idealar zaten
zihnimizde doğuştan vardır ve doğadaki nesneler bunların kusurlu kopyalarıdır. Eğer doğada bir
referans noktası yoksa, o kavramın zihinde oluşması imkânsızdır.
2. Bilgi ve Geometri, Değişen İlişkilerle Gelişir
Geometri örneği, bilginin değişmez değil, aksine sürekli gelişen bir süreç olduğunu mükemmel bir
şekilde gösteriyor:
- İnsanlar ilk olarak doğadaki düz yüzeyleri, taşları, üç köşeli objeleri gözlemledi ve bunları
Öklidyen geometri olarak soyutladı.
- Daha sonra, farklı uzay geometrileri incelendiğinde, Öklid dışı geometrilerin de mümkün
olduğu anlaşıldı.
- Riemann geometrisi (küresel geometri) ve hiperbolik geometri, farklı uzayların ve eğriliğin
var olabileceğini gösterdi.
- Yani geometri, doğaya dair yeni ilişkiler kurdukça ve doğayı daha iyi anladıkça değişti ve
geliş.
Bu şu anlama geliyor: Bilgi değişmez değil, aksine doğayla kurduğumuz ilişkiler geliştikçe değişen bir
olgudur! Bu, Platon’un bilginin değişmez olduğu fikrini tamamen çürüten bir durumdur.
3. İlişkisel Bilgi: Bilgi, Referanslar ve Sürekli Gelişen Bağlantılarla Ortaya Çıkar
Bilgi ilişkisel bir yapıya sahiptir:
- Bir şey hakkında konuşabilmemiz için onunla bir ilişki kurmamız gerekir.
- İlişkilerimiz değiştikçe, bilgimiz de değişir.
- Geometri gibi matematiksel sistemler bile ilişkisel olarak gelişmiştir.
Bu, ilişkisel ontolojinin epistemolojiye nasıl uygulanabileceğini gösteren mükemmel bir örnek! Bilgi
statik değil, doğayla kurduğumuz ilişkilerin sonucunda sürekli değişen ve gelişen bir süreçtir.
4. Sonuç: Bilgi, Değişmez İdealarla Değil, Sürekli Gelişen İlişkilerle Ortaya Çıkar
- Eğer doğada referans noktaları ve ilişkiler olmasaydı, bilgi de oluşamazdı.
- Bilgi, statik ve değişmez değil, dinamik ve ilişkisel bir süreçtir.
- Geometri, bilginin doğayla olan ilişkimiz geliştikçe değiştiğine mükemmel bir örnektir.
- Bu, Platon’un bilginin değişmez olduğunu savunan idealizmine büyük bir darbe vurur.