8 Eylül 2025 Pazartesi

BİLİNÇ ÜSTÜNE

1. Bilinç (consciousness)

Bilinç davranışın ve deneyimin farkında olmaktır. Yani dış dünyada bir şeyleri algılamak, onlara tepki vermek ve bu süreçlerin farkında bulunmak. 

Örneğin acı duyduğunda “acı çektiğini bilmek” ya da yürürken “yürüdüğünü bilmek” bu düzeyde bilince girer.

Bu tanım, genellikle birinci-derece farkındalık diye anılır: doğrudan yaşantının ve etkinliğin farkında olmak.


2. Öz-bilinç (self-consciousness / self-awareness)

Burada bir üst basamak devreye giriyor: farkında olduğunun farkında olmak. Yani yalnızca acı çektiğini bilmek değil, aynı zamanda “ben acı çektiğimi biliyorum” diyebilmek. Bu, kendini zihinsel olarak modelleyebilme yeteneğidir.

Bu yüzden öz-bilinç, ikinci-derece farkındalık olarak görülür. “Ben” kavramını içeren, kendine göndermeli (refleksif) bir farkındalıktır. Bu, hayvanlarda tartışmalı olan ayna testleriyle de ölçülmeye çalışılmıştır.


3. Hayvanlarda Bilinç

Çoğu bilim insanı ve filozof, hayvanların bilince sahip olduğunu kabul ediyor. Çünkü acı, haz, korku, sevinç gibi deneyimlerinin farkındalar ve buna göre davranışlarını yönlendiriyorlar. 

Örneğin bir kedi acı çektiğinde bunu hisseder ve tepki verir; bu bilinçtir.


4. Hayvanlarda Öz-Bilinç

Öz-bilinç, yani “farkında olduğunun farkında olmak” ve kendini bir model olarak görebilmek, çok daha az sayıda türde gözlemleniyor.

Ayna testi (Gallup, 1970): Şempanzeler, orangutanlar, yunuslar, filler ve bazı kargagiller gibi hayvanlar kendilerini aynada tanıyabiliyor bu öz-bilincin bir işareti sayılıyor.

Ancak pek çok hayvan (örneğin kediler, köpekler) bu testi geçemiyor. Bu yüzden onlarda öz-bilinç olup olmadığı tartışmalı.


5. Sonuç

Şöyle diyebiliriz:

Evet, hayvanlarda bilinç vardır. (Davranışlarının ve deneyimlerinin farkındadırlar.)

Ama öz-bilinç her hayvanda yoktur. Bazı gelişmiş türlerde kısmen vardır, ama çoğunluğunda bulunmaz.

5 Eylül 2025 Cuma

YENİ BİR ÖZGÜR İRADE TANIMI

Özgür İrade Üzerine Yeni Bir Tanım: Bilinç ve Sorumluluk:

Özgür irade tartışmaları yüzyıllardır süregelen en kadim felsefi sorunlardan biridir. Klasik tanıma göre özgür irade, herhangi bir içsel ya da dışsal etkiden bağımsız olarak karar verebilme yetisidir ki bu saçma salak tanım üzerinden üretilen tartışmaları malesef tebessümle (aslında artık alay etmeliyim sanırım) izlemekteyim. Bu tanım ilk bakışta cazip görünse de, insana uygulandığında ciddi sorunlar barındırır. Çünkü insan daima doğanın yasaları, biyolojisi, toplumsal çevresi ve bilinçdışı süreçleriyle ilişki içindedir. Herhangi etkiden bağımsız olmak, aslında insanı insan yapan tüm boyutlardan soyutlamak anlamına gelir.

Dahası, “herhangi etkiden bağımsız” olmak karar verememeyi de beraberinde getirir. Çünkü karar almak, her zaman bir bağlam, bir referans noktası gerektirir. Tamamen etkisiz, ilişkisiz bir durumda verilen bir karar mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında, klasik tanım özgür iradenin varlığını değil, özgür iradenin imkânsızlığını tarif etmektedir.


Yeni Bir Tanım: Bilinçli Sorumluluk:

Bu açmazı aşmak için özgür iradeyi yeniden tanımlamak gerekir. Burada özgür irade, seçimden ziyade bilinç ile ilgilidir.

"Özgür irade, verilen kararın bilincinde olmaktır, yani bilerek karar vermektir"

Bu tanım, seçimi tamamen dışlamaz; ancak özgür iradenin özünü seçmekte değil, verilen kararın bilincinde olmakta bulur. Kararın bilincinde olmak, o kararın sonuçlarının da öngörüyor olmak demektir. Dolayısıyla özgür irade, kişinin kendi kararının bilincinde olmasından dolayı doğan yada doğacak sonuçların sorumluluğunu üstlenebilmesidir.

Bu yaklaşım özgürlüğü daha önce tanımlandığım gibi sorumluluk kavramıyla da çelişmez, aksine onu tamamlar. Özgürlük, sorumluluk olmadan boş bir soyutlama olarak kalırken; özgür irade, sorumluluğun bilinçli bir biçimde üstlenilmesiyle gerçeklik kazanır.


Nörobilimsel Destek:

Bu tanım yalnızca felsefi bir öneri değildir. Çağdaş nörobilim araştırmaları da bu yaklaşımı destekler niteliktedir.

Haynes (2015): Klasik Libet deneylerinin iddia ettiği gibi tüm kararların bilinçten önce verildiği fikrine temkinli yaklaşır. Özellikle veto sürecine dikkat çekmiştir. İnsanlar, başlamış bir kararı bilinçli olarak engelleyebilir. Bu durum, bilincin sadece pasif bir gözlemci değil, aktif bir müdahil olduğunu ortaya koyar. Karar sürecindeki bu bilinçli frenleme mekanizması, özgür iradenin sorumlulukla bağını güçlendirir.

Schurger et al. (2012): Hazırlık potansiyeli uzun süre “bilinçten önce verilen kararın işareti” olarak yorumlanmıştı. Schurger ve ekibi ise farklı bir açıklama getirdi: hazırlık potansiyeli aslında özel bir karar sinyali değil, beyindeki rastgele nöral dalgalanmaların bir eşiği aşması sonucu ortaya çıkan birikimdir. Bu nedenle hazırlık potansiyeli, özgür iradenin yokluğunu kanıtlamak zorunda değildir; daha çok beynin eyleme hazır olma durumunu ifade eder.

Shum (2024): Daha yakın tarihli bu araştırma, kararın başlangıç potansiyelinin (readiness potential) bilinçle ilişkilendirilebileceğini göstermiştir. Bu, kararların yalnızca bilinçdışı nöral hazırlıklardan doğmadığını, bilinçli süreçlerin en başından itibaren etkili olabileceğini gösterir. Böylece karar verme süreci baştan sona bilinçle iç içe düşünülebilir.

Ancak burada önemli bir uyarı yapmak gerekir: Nörobilimsel veriler hâlâ kesinlik değil, eğilim ve yorum sunmaktadır. Hem Schurger’in (2012) biriktirici modeli hem de Shum’un (2024) çalışması, özgür iradenin bilinçli süreçlerle ilişkili olabileceğini düşündürür; fakat bu bulguların yoruma açık olduğunu ve tek başına nihai sonuç sağlamadığını unutmamak gerekir.

Bu bulgular birlikte değerlendirildiğinde, bilinç hem kararın başlangıcında hem de sürecin gidişatında rol oynamaktadır.

Özgür İrade Bir Süreçtir:

Bütün bunlardan hareketle özgür irade, tek bir anlık seçim değil, bilinçli sorumlulukla işleyen bir süreçtir:

Başlangıç (Niyet): Kararın ortaya çıkışı bilinçle yönlendirilebilir.

Sürdürme (Karar): Karar alınırken kişi sürecin farkındadır.

Veto (Durdurma): Karar devam ederken bilinç gerektiğinde süreci engelleyebilir.

Bu üçlü yapı, özgür iradeyi soyut bir mutlaklık olmaktan çıkarır, somut bir bilinçli farkındalık sürecine dönüştürür.


Sonuç:

Özgür irade, herhangi etki olmadan seçme gücü değildir. İnsan zaten etkiler ve ilişkiler ağı içinde var olur. Özgür irade, bu ağ içinde kararlarının bilincinde olmak ve bu bilinçlilikten dolayı olası spnuçları öngörmek ve sorumluluğunu üstlenmektir.

Kısacası:

Özgür irade = verilen kararın bilincinde olmak, bilerek karar vermektir.

Bu tanım, hem klasik metafiziğin çıkmazlarını aşar hem de çağdaş nörobilim bulgularıyla uyumlu, sorumluluk merkezli bir perspektif sunar.

Saygılarımla

2 Eylül 2025 Salı

Özgür İrade Yoktur Savunusu Üzerine Bir Tartışma

Giriş

Özgür irade meselesi felsefenin en kadim sorularından biridir. Kimi düşünürler insanın kendi seçimlerini özgürce yapabileceğini savunurken, kimi düşünürler de özgür iradenin bir yanılsama olduğunu, aslında tüm kararların içsel ve dışsal faktörler tarafından belirlendiğini ileri sürer. Bu ikinci yaklaşımı, yani “özgür irade yoktur” savunusunu ele aldığımızda, ortaya çıkan sonuçlar oldukça çarpıcıdır.

İnsan Bir Uygulayıcı mı?

Özgür irade yoktur diyen biri, kararlarımızın tamamen çevresel ve biyolojik etkenlerle belirlendiğini, bilinçli birbşekilde müdahil olmadığımızı kabul etmek zorundadır. Bu durumda insan, kendi kararlarının faili değil, doğa yasalarının uygulayıcısı olur.

Çevresel faktörler: Kültür, aile, toplum, eğitim, ideoloji gibi dış etkenler.

İçsel faktörler: Genetik yapı, hormonlar, nöral ağlar, bilinçdışı dürtüler gibi biyolojik süreçler.

İnsan, bu içsel ve dışsal faktörlerin etkileşimiyle belirlenen sonuçları sadece “uygulayan” bir varlık haline gelir. Böylece özne olma özelliği geri plana düşer ve insan, doğanın kendini icra eden bir aracı konumuna indirgenmiş olur.

Bilincin Reddi

Bu yaklaşım, kaçınılmaz olarak bilincin rolünü de reddeder. Çünkü eğer kararlarımızı biz vermiyorsak, bilincimiz bu sürecin belirleyicisi değildir. “Ben karar verdim” deneyimi, sadece beynin zaten vermiş olduğu kararların ardından oluşan bir yanılsama olarak görülür. Bu durumda öz farkındalık işlevsizleşir.

Fakat burada bir çelişki vardır: Bilinci tamamen reddetmek, aslında “bilinç yoktur” diyen kişinin de bilinçli olmadığını söylemek anlamına gelir. Oysa bu cümleyi kurmak için bile bilinç gerekir. Dolayısıyla bu bakış açısı, kendi varlık koşulunu ortadan kaldıran bir paradoksa düşer.

Doğa Tanrı mı Olur?

Özgür iradeyi reddeden bakış açısında insan uygulayıcı, doğa ise gerçek faildir. Bu durumda bütün kararların ve oluşların arkasında doğa bulunur. Bu mantık bizi, doğayı fiillerin nihai kaynağı olarak görmeye götürür.

Burada ortaya şu soru çıkar: Eğer doğa bütün fiillerin kaynağı ise, doğa Tanrı yerine mi geçmiş olur?

Klasik teolojide Tanrı, her şeyin faili ve belirleyicisi olarak görülür.

Özgür iradeyi reddeden determinist bakışta ise aynı rolü doğa üstlenmiş olur.

Böylece doğa, insan üzerinden kendi zorunluluklarını icra eden bir “tanrı” gibi konumlanır.

Bu düşünce, Spinoza’nın ünlü “Deus sive Natura” (Tanrı ya da Doğa) fikrine çok benzer. Spinoza’ya göre Tanrı doğadan ayrı bir varlık değildir; doğanın zorunlu bütünlüğünün ta kendisidir. Dolayısıyla “özgür irade yoktur” savunusu, farkında olsunlar ya da olmasınlar, savunucularını Spinozacı bir çizgiye yaklaştırır.

Çıkmaz Nokta

Ancak özgür iradeyi reddedenlerin çoğu bu sonuca varmaz. Onlar genellikle “doğa tanrıdır” demek yerine, sadece “tanrı yoktur, doğa vardır” demekle yetinirler. Böylece kendi mantıklarının onları götürdüğü noktayı görmezden gelirler.

Oysa mantıksal zincir açıktır:

  1. Özgür irade yoktur.

  2. Kararlar tamamen içsel/dışsal faktörlerin ürünüdür. Bu durum bilincin reddini gerektirir.

  3. İnsan bu kararların faili değil, sadece uygulayıcısıdır.

  4. Fiillerin gerçek faili doğadır.

  5. Doğa, fiillerin nihai kaynağı olarak Tanrı’nın yerini alır.

Bu zincir, özgür iradeyi reddeden pozisyonun kendi içinden doğan en radikal sonucudur.

Sonuç

“Özgür irade yoktur” savunusu, ilk bakışta insanı daha bilimsel bir açıklamayla konumlandırıyor gibi görünse de, derinlemesine düşünüldüğünde insanı sadece edilgen bir uygulayıcıya indirger, bilinci işlevsiz hale getirir ve doğayı Tanrılaştıran bir noktaya varır. Bu nedenle bu yaklaşım, kendi içinde tutarlı görünse bile, insan deneyimini ve bilincin anlamını açıklamada ciddi açmazlar barındırır.

BİLİNÇ ÜSTÜNE

1. Bilinç (consciousness) Bilinç davranışın ve deneyimin farkında olmaktır. Yani dış dünyada bir şeyleri algılamak, onlara tepki vermek ve b...