19 Ağustos 2025 Salı

ÖZGÜR İRADE ÜZERİNE-2 ÖZGÜR İRADENİN ZARARLARI

 Peki Hazırsanız konuyu bira daha ters yüz edeceğim ve üstüne derinlemesine düşünürseniz şok olacaksınız, belki de iç dünyanızda  bu tartışmayı sonlandıracak bir duruma bile gelebilirsiniz


ÖZGÜR İRADENİN ZARARLARI:

Özgür irade kavramını biraz daha ters yüz edeyim bakalım neler çıkacak. Şimdi, klasik tanıma göre hiçbir dış zorlamanın veya belirleyici etkinin altında kalmadan seçme yetisi demektir dedik. Bu tanıma göre kişinin özgür iradesi olması için hiçbir şeyle hiçbir şekilde etkileşim kurmaması gerekmektedir ki bu, kendiyle de ilişki kuramaması anlamına gelir. Bu da öz farkındalığı olmamasını gerektirir; yani pür bir ilişkisizlik hali, yani hiçlik gerektirir, dedik.


Şimdi olayımız bununla mı  sınırlı? Tabiki hayır!!. Eğer kişi tam da yukarıdaki tanıma istinaden bir özgür iradeye sahip olursa, iyilik, kötülük, doğru ve yanlış gibi kavramları nesnelleştiremediği gibi aslında özgür iradesi olan bir kişinin temelde hiçbir karar alamayacağı gibi absürt bir sonuca ulaşırız ki bu klasik özgür irade tanımın doğal türeyenidir. Yani kişinin özgür iradesi, aslında kişinin özgür iradesini elinden alan bir paradoksa dönüşür.


Oysaki doğa bütünleşik ve karşılıklı bağımlı bir sistemdir. Yani karar, ilişkiler ağı içinde ve bağlamsal bir şekilde ve tamamıyla transdüksiyonel bir şekilde alınır. Kararın oluşması için etkileşim, ilişki olmazsa olmazdır; yani belirleyicilik, ilişki ağlarının toplamındadır.


Basit bir örnek vereyim: Bir çay bardağının bile üstümüzde belirleyici etkisi vardır. Karar mekanizmamız çay bardağından bağımsız olamaz. Bardağın alacağı kadar çay katarız, fazlasını katmayız; çünkü taşar ve ortalık kirlenir, bu bize çay bardağına bardağın alacağından fazla çay katmanın bizim zararımıza olduğunu gösterir ve toplum bu deneyimi nesnelleştirir, peki klasik anlamda özgür iradesi olan bir kişi açısından böyle bir karar gerçekleşebilir miydi, imkansız!!!!! Çünkü hiç bir dış ve iç etki olmaması gerekirdi ki özgür karar verebilelim. Peki hiç bir iç ve dış etki yoksa neye göre ve neyin kararı ortaya çıkacak, bırakın çay bardağının alacağı kadar çay katmayı eyleme bile başlayamazdık. Yani klasik özgür irade tanımı kişiye eylem imkanı bile vermeyen bir olgudur.  Bakın, bir çay bardağı nasıl üstümüzde belirleyici oldu. Ama dikkat edin, o çay bardağı öyle olmasa, kararı da alamayacaktık.


İyilik ve kötülük gibi kavramların nesnelleştirilmesinde de aynı süreç hakimdir. Bir şeyin kötü olduğunu nesnelleştirmemiz, yüzyıllarca edindiğimiz deneyimlere dayanır. O şeye “kötü” derken bir ilişkiler ağı olan toplum bir çok iç ve dış etken ışığında gayet ilişkisel bir şekilde bu kararı alır ve nesnelleştirir. İşte bu, tam da özgür irademiz olmadığı için yapabildiğimiz bir şeydir. Yani özgür irademiz olsa asla bir şeyin iyi ya da kötü olduğuna karar veremeyecektik; çünkü karar verilecek bir iç ve dış etki olmayacaktı, tamamıyla pür ilişkisizlik içinde olmak zorundaydık.


Ama hem birey bazında hem toplum bazında karşılıklı etkileşim ve paylaşılan ortak zeminde, bağlamsal anlamdaki etkileşim ve iç-dış etkenlerin toplamında gayet de özgür iradesiz bir şekilde iyi ve kötü kavramlarını nesnelleştirebilir ve ilişkisel ve bağlamsal anlamda bir karar ortaya koyabiliriz. Yani klasik tanımıyla özgür irademizin olmaması bize 1. derecenden sorumluluk yükleyen bir duruma dönüşüyor. İyi ki özgür irademiz yok.


Not: Yazının absürtlüğünün farkındayım ama üstüne biraz düşünün azıcık düşünün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İLİŞKİSEL AHLAKIN DÖRT İLKESİ

  1-OLMAK: ONTOLOJİK AÇIKLIK İLKESİ Ahlak çoğu zaman normlar, yasalar ve görevlerle tanımlanır. Bu tanımlar, ahlakı dışsal bir düzen olara...