23 Kasım 2025 Pazar

DİSSONANSIN YARATICI GÜCÜ BİR BİLİŞSEL GERİLİMDEN NİETZSCHE’NİN GÜÇ İSTENCİNE

 

İnsan zihni modern psikolojinin doğuşundan önce çoğunlukla “akılcı” bir makine gibi düşünülüyordu. İnsanın eylemlerini, inançlarını ve kararlarını belirleyen şeyin tutarlı, mantıklı, düzenli bir rasyonalite olduğu sanılıyordu. Fakat Festinger’ın bilişsel uyumsuzluk kuramı, bu yanılsamayı kökten sarsan bir dönüm noktası oldu. Bu kuram, insanın rasyonellikten çok rasyonelleştirme tarafından yönlendirildiğini; tutarsızlıkla karşı karşıya kaldığında akli bir hesaplamadan ziyade benlik bütünlüğünü korumaya çalışan bir zihinsel savunma sistemi devreye soktuğunu gösterdi.

Ancak bu savunma sistemi, tek yönlü değildir. Bilişsel uyumsuzluk, yani dissonans, yalnızca hataya sürükleyen irrasyonelliğin kaynağı değildir. Aynı anda hem bir zaaf hem bir güç, hem bir çöküş hem bir doğuş noktasıdır. İnsanı çarpıtmaya zorlayan aynı gerilim, doğru işlenirse, yaratıcı bir sıçramaya, etik bir dönüşüme, hatta varoluşsal bir güçlenmeye dönüşebilir.

1. Dissonans: Psikolojik bir rahatsızlık değil, zihinsel bir enerji farkı

Dissonansın çoğu zaman büyük bir rahatsızlık kaynağı olarak yaşanması — endişe, suçluluk, utanma, ikilem, stres — fenomenin yalnızca yüzeydeki görünümüdür. Onun derin yapısında tıpkı fiziksel alanlarda olduğu gibi bir enerji farkı, bir potansiyel farkı vardır. Elektronlar potansiyel farkı olmadan akamaz; su eğim olmadan akmaz; zaman bile entropi farkı olmadan akmaz. İnsan zihni de fark oluşmadan düşünmez, gerilim olmadan dönüşmez.

İnanç ile davranış arasında bir uyumsuzluk oluştuğunda, zihin bu farkı bir “tehlike sinyali” olarak kodlar. Benlik algısı — “Ben tutarlı biriyim, ben doğru biriyim, ben iyi biriyim.” — bu fark tarafından tehdit edilir. Bu tehdit kaçınılmaz olarak bir gerilim doğurur, bu gerilim ise bir çözüm arayışını zorunlu kılar.

İşte tam bu noktada dissonans, zihinsel bir dinamik sistem gibi çalışır:
Fark - Gerilim - Denge Aray
ışı.

Bu, psikolojik bir semptom değil, varoluşun kendine özgü bir hareket yasasıdır.

2. Etik alanda dissonans: Suçluluk, telafi ve vicdanın doğuşu

Dissonansın en çarpıcı güçlerinden biri, etik alandaki etkisidir. Bir insana haksızlık yaptığımızda yaşadığımız rahatsızlık yalnızca toplumsal normlardan kaynaklanan bir “ahlaki utanç” değildir. Asıl olan, davranış ile değer arasındaki çelişkinin yarattığı bilişsel gerilimdir. Bu gerilim, iki temel yöne evrilebilir:

  1. Kendini kandırma:
    “Bana da aynısını yapmıştı.”
    “Her insan zaman zaman böyle davranır.”
    “Bu kadar büyütülecek bir şey değil.”
  2. Etik telafi:
    Özür dileme, zarar onarma, davranışı değiştirme, daha dürüst veya daha şefkatli bir yola yönelme.

Böylece dissonans, yalnızca psikolojik bir denge arayışı değil, etik bir farkındalık mekanizması hâline gelir. İnsanı kötüden uzaklaştıran şey “doğruluk bilinci” değil, çoğu zaman “uyumsuzluğun rahatsızlığıdır.” Vicdan dediğimiz şey, büyük ölçüde bu gerilimin iç deneyimidir.

3. Dissonansın ontolojik boyutu: Oluşun gerginliği

Dissonansı yalnızca psikolojiye indirgemek, onu küçültmek olur. Çünkü dissonans, ilişkisel felsefede, farkın ontolojik bir kuvvetidir. Oluş, durağanlıkla değil, farkla; varlık, eylemsizlikle değil, gerilimle belirir. Bir sistemin dönüşebilmesi için içinde bir çatlak, bir uyumsuzluk, bir düzensizlik bulunması gerekir.

Tıpkı Simondon’un bireyleşme kuramında olduğu gibi, gerginlik — metastabil bir hal — varlığın içsel enerjisini serbest bırakır. Başlangıçta bir sorun gibi görünen çelişki, aslında oluşun itici gücüdür. Bu nedenle dissonans, ontolojik düzeyde:

- durağanlığı bozan,

- sistemi hareket ettiren,

- farklılığı yaratıcı hale getiren,

- özneyi yeniden yapılandıran

bir kuvvet alanıdır.

4. Nietzsche’nin güç istencine geçiş: Gerilimden aşmaya

Tam da bu noktada Nietzsche’nin Wille zur Macht, yani “güç istenci” kavramı beklenmedik bir aydınlık kazanır. Nietzsche’ye göre yaşam, engellerin yokluğunda değil, engeller içindeki çatışmanın işlenmesinde güç yaratır. İnsan güçlü olduğu için aşmaz; aşması gerektiği için güçlenir.

Nietzsche’nin dünyasında gerilim ortadan kaldırılması gereken bir zayıflık değil, yaratıcı enerjinin ham maddesidir. Dissonans da tam olarak böyle işler:

-      -Bir fark fark edilir.

-      -Bu fark gerilim yaratır.

-      -Eski benlik bu gerilimi taşıyamaz.

-      -Yeni bir form kendini dayatır.

-      -Zihin yeni bir bütünlük yaratmak zorunda kalır.

Böylece dissonans, psikolojik düzeyde güç istencinin karşılığı hâline gelir. Nietzsche’nin “insanı aşan insanı” tanımlayan mekanizması, zihinsel düzeyde dissonansın doğru işlenmesidir.

Dissonans Çatışma Aşma Güçlenme Yeniden Doğuş.

Bu zincir, hem Nietzsche’nin ontolojisinin hem Festinger’ın psikolojisinin temelidir.

5. Dissonansın iki kaderi: Yıkım mı, yaratım mı?

Dissonansın yıkıcı mı yoksa yaratıcı mı olacağı, onun nasıl işleneceğine bağlıdır.

-      -Bastırılırsa: Kendini kandırma, dogmatizm, katılaşma, çöküş.

-      -Rasyonalizasyonla çarpıtılırsa: Benliği korur ama gerçekliği bozar.

-      -Fark kabul edilirse: Duygusal, bilişsel ve etik dönüşüm başlar.

İşte bu yüzden dissonans hem risk hem fırsattır. Hem zayıflığın hem büyümenin kaynağıdır. İnsan, dissonans üstüne inşa ettiği dönüşüm sayesinde “kendini tekrar eden bir canlı” olmaktan çıkar, kendini aşan bir varlık hâline gelir.

6. Sonuç: Dissonans, güç istencinin bilişsel formudur

Tüm bu katmanların sonunda şunu söyleyebiliriz:

Dissonans, güç istencinin psikolojik yüzüdür.
Güç istenci, dissonansın ontolojik yüzüdür.

-      -Birinde fark benliği zorlar, diğerinde benlik farkı yaratır.

-      -Birinde gerilim tutarsızlıkla başlatılır, diğerinde gerilim irade ile şekillendirilir.

-      -Birinde zihin kendini korur, diğerinde zihin kendini aşar.

İnsan, farktan doğan bu gerilimi doğru işlediğinde, içindeki potansiyel açığa çıkar. Zayıflık gibi görünen çatlak, yeni bir varlık imkânına dönüşür. Böylece bilişsel uyumsuzluk, insanın kırıldığı değil, kırılarak yeniden kurulduğu, yeniden güçlendiği, yeniden doğduğu bir yaratıcı alana dönüşür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DİSSONANSIN YARATICI GÜCÜ BİR BİLİŞSEL GERİLİMDEN NİETZSCHE’NİN GÜÇ İSTENCİNE

  İnsan zihni modern psikolojinin doğuşundan önce çoğunlukla “akılcı” bir makine gibi düşünülüyordu. İnsanın eylemlerini, inançlarını ve kar...