6 Aralık 2025 Cumartesi

VARLIK BİR ARTIKTIR, ATIKTIR

 Varlık yok dedim, ama düşününce varlığın aslında oluşun atığı olduğunu fark ettim. Çünkü varlık dediğimiz şey, değişmez, dönüşmez, bölünmez, parçalanamaz ve ulaşılamaz bir nitelik taşıyor tıpkı aşkın bir şey gibi. 

Bunu bir örnekle açıklamaya çalışayım:Bir saniye önce bir yerdeydim. Bir saniye geçti ve şimdi artık bir saniye sonrasındayım. O bir saniye önceki halim artık geri dönmeyecek. Değişmeyecek, dönüşmeyecek, bölünmeyecek, parçalanmayacak, hareket etmeyecek, ulaşılamayacak. Çünkü yaşandı ve bitti; zaman geriye akmadığı için ona tekrar erişemiyorum. Bu nedenle o an, o yaşanmışlık, adeta "varlık" niteliği kazanıyor.

Ve bu bana şu büyük sonucu düşündürdü:

Felsefe tarihinde bu adamlar hep oluşu varlıktan türetmeye çalıştılar.

Ama asıl tam tersi geçerli!

Varlık, oluşun sonucudur.

Hatta oluşun kendisinden türemez, oluşun artığıdır.

Çünkü oluş yaşanır, gerçekleşir, biter ve geride donmuş, değişmez, ulaşılamaz bir iz bırakır. İşte bu ize geri dönülmez, artık zamanın akışından kopmuş olan bu tamamlanmışlıktır, yani varlık dediğimiz şeydir.

Düşündükçe daha da netleşiti:

Varlık denile şey olsa olsa ancak oluşun atığı olabilir.

NEDENSELLİK ÜZERİNE

NEDENSELLİK ÜZERİNE

Varlığın oluşun atığı olduğunu düşündüğümüzde, bu fikir bizi nedenselliği yeniden değerlendirmeye götürüyor. Çünkü geçmiş dediğimiz şey, aslında yaşanmış ve geri dönülmesi mümkün olmayan bir "kapalı izdir." Bu iz sabittir, değişmez, dönüşmez, parçalanmaz ve ulaşılamaz. Gercekkeşme sona erdiği anda tamamen donar.

Ben bu donmuş izlere "varlık" diyorum, çünkü klasik tanıma uyan tek durum. 

Fakat bu noktada önemli bir yanılgı oluşur. Zihnimiz bu sabit izleri bir neden olarak yorumlar. Oysa bu iz gerçek bir neden değildir; sadece bir referans noktasıdır.

Bunun sebebi, beynimizin olasılık hesaplarıyla çalışmasıdır. Olasılık hesaplarının yapılabilmesi için sabit bir noktaya ihtiyaç vardır. Sürekli değişen gerçekleşme içinde, zihnin tutunabileceği tek şey geçmişin bu donmuş izidir. Bu yüzden beyin, bu izleri güvenli kabul eder ve onları açıklama yaparken temel alır.

Ama bu referans noktası, tek bir yön göstermez. 

-Aslında her referans noktası:

bir potansiyel uzayıdır ve olasılıklari hesaplamamıza yarar,

-birçok olasılığı kendi içinde taşır,

-gelecek gerçekleşmelerin çerçevesini belirlemez ama, 

-hangi olasılıkların devreye girebileceğini sınırlar. Yalnız bu sınırlama fiziksel durumdan kaynaklanmaz; zihinsel, fenomenal ve bağlamsal bir sınırlamadır. Örneğin yeşil bir biber yediğinizi ve bu biberin acı olduğunu düşünelim. Bu olay gerçekleşmiştir; değişmez, dönüşmez ve geri alınamaz. Artık bir ‘atıktır’.

Fakat bu gerçekleşme deneyimimize girdiği anda zihnimizde bir fenomen hâline gelir. Tam da bu noktada sınırlama zihinsel ve bağlamsaldır. Çünkü yaşanan olayın bağlamı biberin yenmesi ve acı olmasıyla ilgilidir; zihinsel referans bu bağlamla şekillenir.

Bu nedenle olasılıkların alanı, fiziksel durumdan kaynaklı olarak değil; deneyimin bağlamı tarafından zihinsel olarak sınırlandırılır. Eğer konu biberin yetiştirilmesi olsaydı, bağlam değişecek ve referansın zihinsel sınırları da tamamen başka bir şekilde kurulacaktı. Kısacası referansın sınırlanması fiziksel durumdan değil; bağlamsal, fenomenal ve zihinsel örgütlenmeden kaynaklanır ve bu potansiyel uzayından hangi olasılığın gerçekleşeceğini belirleyen şey, geçmişin sabitliği değil, şimdide işleyen ilişki ağları olmuş olur.

Yani: Nedensellik, geçmişin şimdiyi belirlemesi değildir. Nedensellik, geçmişin sadece bir referans oluşturmasıdır.

Belirleyici olan, referansın içindeki olasılıkları farklı şekillerde tetikleyen ilişkisel yapıdır.

Bu nedenle nedensellik, gerçekte var olan bir zorunluluk değil, 

beynin referansa duyduğu ihtiyaçtan doğan bir örgütlenme biçimidir. Gerçek belirleniş ise daima gerçekkeşmelerin kendisinde, yani ilişkilerde gerçekleşir.

Kısaca:

Varlık = oluşun geride bıraktığı donmuş iz

Referans = potansiyel uzayı

Gerçek belirleyen = ilişki ağları

Nedensellik = referans yanılgısı

Bu bakış açısı hem nedenselliği çözüzer hem de gercekkeşmenin temel alan ilişkisel bir gerçeklik anlayışı kururar. 

VARLIK BİR ARTIKTIR, ATIKTIR

 Varlık yok dedim, ama düşününce varlığın aslında oluşun atığı olduğunu fark ettim. Çünkü varlık dediğimiz şey, değişmez, dönüşmez, bölünmez...