2 Eylül 2025 Salı

Özgür İrade Yoktur Savunusu Üzerine Bir Tartışma

Giriş

Özgür irade meselesi felsefenin en kadim sorularından biridir. Kimi düşünürler insanın kendi seçimlerini özgürce yapabileceğini savunurken, kimi düşünürler de özgür iradenin bir yanılsama olduğunu, aslında tüm kararların içsel ve dışsal faktörler tarafından belirlendiğini ileri sürer. Bu ikinci yaklaşımı, yani “özgür irade yoktur” savunusunu ele aldığımızda, ortaya çıkan sonuçlar oldukça çarpıcıdır.

İnsan Bir Uygulayıcı mı?

Özgür irade yoktur diyen biri, kararlarımızın tamamen çevresel ve biyolojik etkenlerle belirlendiğini, bilinçli birbşekilde müdahil olmadığımızı kabul etmek zorundadır. Bu durumda insan, kendi kararlarının faili değil, doğa yasalarının uygulayıcısı olur.

Çevresel faktörler: Kültür, aile, toplum, eğitim, ideoloji gibi dış etkenler.

İçsel faktörler: Genetik yapı, hormonlar, nöral ağlar, bilinçdışı dürtüler gibi biyolojik süreçler.

İnsan, bu içsel ve dışsal faktörlerin etkileşimiyle belirlenen sonuçları sadece “uygulayan” bir varlık haline gelir. Böylece özne olma özelliği geri plana düşer ve insan, doğanın kendini icra eden bir aracı konumuna indirgenmiş olur.

Bilincin Reddi

Bu yaklaşım, kaçınılmaz olarak bilincin rolünü de reddeder. Çünkü eğer kararlarımızı biz vermiyorsak, bilincimiz bu sürecin belirleyicisi değildir. “Ben karar verdim” deneyimi, sadece beynin zaten vermiş olduğu kararların ardından oluşan bir yanılsama olarak görülür. Bu durumda öz farkındalık işlevsizleşir.

Fakat burada bir çelişki vardır: Bilinci tamamen reddetmek, aslında “bilinç yoktur” diyen kişinin de bilinçli olmadığını söylemek anlamına gelir. Oysa bu cümleyi kurmak için bile bilinç gerekir. Dolayısıyla bu bakış açısı, kendi varlık koşulunu ortadan kaldıran bir paradoksa düşer.

Doğa Tanrı mı Olur?

Özgür iradeyi reddeden bakış açısında insan uygulayıcı, doğa ise gerçek faildir. Bu durumda bütün kararların ve oluşların arkasında doğa bulunur. Bu mantık bizi, doğayı fiillerin nihai kaynağı olarak görmeye götürür.

Burada ortaya şu soru çıkar: Eğer doğa bütün fiillerin kaynağı ise, doğa Tanrı yerine mi geçmiş olur?

Klasik teolojide Tanrı, her şeyin faili ve belirleyicisi olarak görülür.

Özgür iradeyi reddeden determinist bakışta ise aynı rolü doğa üstlenmiş olur.

Böylece doğa, insan üzerinden kendi zorunluluklarını icra eden bir “tanrı” gibi konumlanır.

Bu düşünce, Spinoza’nın ünlü “Deus sive Natura” (Tanrı ya da Doğa) fikrine çok benzer. Spinoza’ya göre Tanrı doğadan ayrı bir varlık değildir; doğanın zorunlu bütünlüğünün ta kendisidir. Dolayısıyla “özgür irade yoktur” savunusu, farkında olsunlar ya da olmasınlar, savunucularını Spinozacı bir çizgiye yaklaştırır.

Çıkmaz Nokta

Ancak özgür iradeyi reddedenlerin çoğu bu sonuca varmaz. Onlar genellikle “doğa tanrıdır” demek yerine, sadece “tanrı yoktur, doğa vardır” demekle yetinirler. Böylece kendi mantıklarının onları götürdüğü noktayı görmezden gelirler.

Oysa mantıksal zincir açıktır:

  1. Özgür irade yoktur.

  2. Kararlar tamamen içsel/dışsal faktörlerin ürünüdür. Bu durum bilincin reddini gerektirir.

  3. İnsan bu kararların faili değil, sadece uygulayıcısıdır.

  4. Fiillerin gerçek faili doğadır.

  5. Doğa, fiillerin nihai kaynağı olarak Tanrı’nın yerini alır.

Bu zincir, özgür iradeyi reddeden pozisyonun kendi içinden doğan en radikal sonucudur.

Sonuç

“Özgür irade yoktur” savunusu, ilk bakışta insanı daha bilimsel bir açıklamayla konumlandırıyor gibi görünse de, derinlemesine düşünüldüğünde insanı sadece edilgen bir uygulayıcıya indirger, bilinci işlevsiz hale getirir ve doğayı Tanrılaştıran bir noktaya varır. Bu nedenle bu yaklaşım, kendi içinde tutarlı görünse bile, insan deneyimini ve bilincin anlamını açıklamada ciddi açmazlar barındırır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İLİŞKİSEL AHLAKIN DÖRT İLKESİ

  1-OLMAK: ONTOLOJİK AÇIKLIK İLKESİ Ahlak çoğu zaman normlar, yasalar ve görevlerle tanımlanır. Bu tanımlar, ahlakı dışsal bir düzen olara...